forum235 - page 7

Kıbrıs ise zaten çok daha önce kaybedilmişti.
Boğazlar’da tam egemenliğimizi dünya den-
geleri daha elverişli hale geldiğinde Montrö
Antlaşması’yla 1936’da sağlayacak, sonra da
Hatay’ı anavatana katacaktık.
Musul’da karşımızdaki güç İngiliz or-
dusuydu. Musul’u İngilizlerden bütünüyle
almaya gücümüz yetmezdi. Savaşmak yeni
kurtarılmış vatanın tamamını tehlikeye
sokabilirdi. Ankara savaş yorgunuydu, ha-
rap ülkeyi kalkındırmaya başlamak için bir
an önce sulh istiyordu. Onun için Musul’u
ikinci derecede hedeflerimiz arasına ko-
yarak masaya oturmuştuk. İngiliz istihba-
ratının bunu öğrenmesi de masada aley-
himize oldu. Ve nihai darbe 1925’te Şeyh
Sait İsyanı’yla geldi. Musul 1926’da resmen
gitmiş oldu.
Lozan’la ilgili önemli bir hurafe de süre-
sinin 100 yıl olduğu ve gizli maddelerinin bu-
lunduğuhakkındadır. Bütün Lozan belgeleri
Türkiye’de ve ilgili ülkelerde açıktır. Dahası
uluslararası belgeler ancak parlamentolar
onaylarsa geçerli olur. Resmi gazetelerde ya-
yımlanır, dolayısıyla gizli kalamaz.
Lozan’da muhakkak eksiklerimiz ve ku-
surlarımız olmuştur ama tümünü karala-
mak bilgisizlik ve vicdansızlıktır. Karmaşık
olaylara ideolojik gözle bakmak yanıltıcıdır.
Lozan’a da bütün renkleri görmeye çalışarak
bakılmalı. Bunlara bakmadan, mesela sırf İs-
met Paşa’ya siyasi taraftarlık veya aleyhtarlık
duygusuyla, Lozan hakkında hüküm vermek
yanlış olur.
Zafer mi, hezimet mi şeklinde ezbere
yargıya varmaktan kaçınmak lazım. Zira
ak-kara basitliğine indirgemek insanı körleş-
tirir. Merakı öldürür. Daha kötüsü araştırıp
öğrenebileceğimiz gerçekler konusunda bizi
cahil bırakır. Bu cehaletle günümüzün kar-
maşık sorunlarına da miyop bakarız.
Özetle sorulması gereken, neye göre za-
fer veya hezimet? Arzu ve hayallerimize göre
mi? Askeri, siyasi ve stratejik gerçeklere göre
mi? Lozan’da alınan sonuçlar, Lozan’a gider-
ken tespit edilen hedeflere önemli ölçüde
uygundur. 1. Dünya Savaşı sonrasında im-
zalanmış bütün barış antlaşmaları 2. Dünya
Savaşı’yla yok olduğu halde, Lozan’ın 90 yıl-
dır devam ediyor olması, gerçekçi dengelere
oturduğunun göstergesidir.
Lozan mutlaka okunması, dersler çıka-
rılması gereken fevkalade öğretici ve muaz-
zam bir diplomatik savaş kitabıdır. Lozan’ı
öğrenmek için okumak, bugünkü dünyayı
kavramamız için de ufkumuzu açacaktır.
Cepheden masaya, Lozan’ı yazanları saygı ve
rahmetle anıyorum.
T
emmuz ayında Türkiye için önemli bir günün yıl dönümü ya-
şandı. 24Temmuz LozanAntlaşması’nın90. yıl dönümüydü.
20 Kasım 1922’de Lozan görüşmeleri başladı. Temel
konularda tarafların tavize yanaşmaması ve önemli görüş
ayrılıkları çıkması üzerine 4 Şubat 1923’te görüşmeler kesildi. 23
Nisan’da tekrar başlayan görüşmeler, 24 Temmuz 1923’te Lozan Ba-
rış Antlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlandı.
Bütün ülkeler kendi kurucu belgelerine büyük önem verir.
ABD’nin Bağımsılık Bildirgesi, Fransızların İnsan ve Yurttaş Hakları
Bildirisi, İngilizlerin Magna Carta’sı neysebizim için de Lozan öyle-
dir. Millet olmamızı sağlayan ve bizi bütünleştiren bir faktördür.
Ne yazık ki son zamanlarda Lozan’ı tartışırken polemik diline
“Zafer mi, hezimet mi?” ikilemine sürükleniyoruz. Her konuda oldu-
ğu gibi, Lozan konusunda da ak ve kara gibi iki kesin sınıflamaya git-
mek, ufuk daraltıcı ve öğrenmeyi engelleyici bir dehlize düşmek olur.
Mahiyet olarak Lozan, Sevr’in hafifletilmiş devamı değil, Sevr’i
önemli ölçüde tasfiye eden yeni bir anlaşmadır. Lord Curzon’a göre
Türkiye Dünya Harbi’nde mağlup olmuştu. Milli Mücadele’de ise sa-
dece Yunanistan’a karşı zafer kazanmıştı. Dolayısıyla Lozan’da hâlâ
mağlup Türkiye ile galip İngiltere vemüttefikleri masada oturuyordu.
Lozan’ın en büyük başarısı bu tezi çürütüp, Türkiye’nin galip
devlet olduğunu kabul ettirmesidir. Lozan’daki en kavgalı konu olan
kapitülasyonların kaldırılmış olmasının temelinde de bu büyük ba-
şarı yatar.
Lozan’da hatalarımız da olmuştur. Ankara’nın tecrübeli diplo-
matlarından yararlanmaması, aceleci davranması ve bunu İngilizle-
rin öğrenmesi, iç politikamızdaki çelişkilerin erken ortaya çıkması
gibi faktörler bilhassaMusul meselesinde elimizi zayıflatmıştır. Dip-
lomatik hatalar ve daha da önemlisi askeri güçsüzlüğümüz Musul
meselesini daha iyi bir sonuca ulaştırmamıza engel oldu. Bugünkü
sınırları kabul etmek zorunda kaldık.
Görüşmeler kesintiye uğradığında İsmet Paşa gazetecilere, “Bü-
tün fedakârlıkları yaptım, her şeyi kabul ettim, fakat memleketin
iktisadi esaretini reddettim” açıklamasını yaptı. Lozan tutanakları
gösteriyor ki, Lozan Barış Konferansı iktisadi konularda çıkmaza
girmişti. Müttefikler kapitülasyonların yerine iktisadi, mali ve hu-
kuki bir imtiyazlar düzeni kurulması için dayatmış, Türk heyeti red-
dettiği için görüşmeler tıkanmıştı.
Lozan’da günümüzde kamu diplomasisi adı verilen bir propa-
ganda savaşı da yürütüldü. Batılılar barış uğruna Türklere çok cö-
mert davrandıklarını ama Türklerin barışa yanaşmadığını söyleyip
duruyorlardı. İsmet Paşa da aksine barış için her fedakârlığı yaptı-
ğımızı ama iktisadi esareti kabul etmediğimizi söylüyordu. Lozan’da
en büyük başarı kapitülasyonların kaldırılmasıdır. Lozan’da en bü-
yük kavgalar bağımsızlığı ihlal eden bu imtiyazlar düzenin kaldırıl-
masında yaşandı.
İsmet Paşa’nın sözleriyle, “Şu genişlikte, bu genişlikte bir va-
tan” ama “Mutlaka tam bağımsız!” Bunun anlamı kapitülasyonları
tamamen kaldırmak için, örneğin Musul meselesinde toprak tavizi
vermemizdir. Musul dışında, Lozan’ın sağladığı ve yol açtığı başa-
rılar büyüktür. Lozan’da ana hatlarıyla milli hedeflerimize ulaşıldı.
Gerçi Lozan’da Ege adalarını ve Kıbrıs’ı geri almış değiliz. Misak-ı
Milli içindeki Musul’u kaybettik, Boğazlar’da tam egemenliğimizi
kuramadık, Hatay’ı alamadık.
Peki, adaları niye alamamıştık? İngiliz ve Fransız harp gemile-
ri hâlâ Boğazlar ve İzmir sularında bekliyordu. Milli Mücadele’nin
kahraman ordusuysa sadece kara ordusuydu, elinde ufak bir çıkar-
ma aracı bile yoktu. Üstelik adaları Balkan Harbi’nde kaybetmiştik.
EKONOMİK
FORUM
7
i
1,2,3,4,5,6 8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,...132
Powered by FlippingBook