kaliteli üretim yapısından kurtaracak, dışa açacak, bu
sayede rekabeti, çağdaş yönetim zihniyetini getirecek ilk
reform hamlesini 80’lerin başında başlattı. Türk müte-
şebbisi ihracatı ilk defa ciddi bir iş alanı olarak benimsedi.
Öyle ki, tekstilde ülkemize kota uygulandığını ilk defa bu
sayede fark etti.
Özal, küreselleşmeyi ve bilgi toplumunu önceden gö-
ren ve idrak edebilen ilk devlet adamımızdı. Türkiye, bilgi
teknolojisi altyapısına, bu ileri görüşlülük sayesinde sahip
oldu. Bugün telefon, bilgi iletişim altyapısı, dış ticaret, tu-
rizm, yurt dışı müteahhitlik ve yurt dışında tanınan Türk
markaları gibi alanlarda geldiğimiz noktanın arkasında
onun zamanında atılan adımları var. Diyordu ki, “Bizim
insanımız ateş gibidir. Dokunduğu yeri yakar. Yeter ki engel
olmayalım.” İşte o engeller kalktıkça biz ürettik. Biz ürettik-
çe dünyayla rekabet eder hale geldik. Bu sayede dünyanın
en büyük 20 ekonomisinden biri olduk.
Yaşadığı tecrübeler Özal’a göstermişti ki, tek fikirli
toplumlar rekabetçi piyasa ekonomisinin gerektirdiği ya-
ratıcılığı üretemez. İşte Özal’ı, “Üç hürriyet” vurgusuna
götüren de bu oldu. Özal’ın felsefesinin temelini üç temel
özgürlük; fikir, din-vicdan ve teşebbüs hürriyeti oluşturur.
Bunlar Özal’ın bıraktığı derin izlerin en önemlilerindendir.
Fikir hürriyeti ile din ve vicdan hürriyeti temel hak ve
özgürlüktür. Demokrasinin de en temel değerleridir. Teşeb-
büs hürriyeti ise ekonomik özgürlüklerden en önemlisidir.
Teşebbüs hürriyeti liberal ekonomik düzen modeli olan
serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmaz koşuludur. Bu
çerçevede ekonomik kalkınmada devletin esas rolü, bugün
artık tüm çağdaş toplumların benimsediği şekilde, tanzim
edici ve gelişmeyi teşvik edici olması, fertlerin ve kuruluş-
ların ekonomik münasebetlerini düzenleyici, ihtilafların
halli, ekonominin rahat çalışması için kaideler koyması
ve engellerin kaldırılarak randımanın yükseltilmesi olarak
tanımlanır.
Turgut Özal yurt dışında da gayet aktifti. Dış politikada
Türkiye’nin vizyonunu değiştirdi ve Türkiye büyüklüğünün
farkına vardı. Sadece Batı dünyasıyla değil, Kafkaslarda,
Orta Doğu’da ve Asya’da dış ilişkilerin gelişmesini sağ-
ladı. Sovyetler Birliği’nin dağılacağını önceden görerek
Türk Konfederasyonu’nu kurma projesini ortaya çıkarttı.
“Türkiye’nin üzerinde bir darağacı kurmak isteyecekler.
Buna göre hazırlıklı olmamız lazım. Bunun da çıkış yolu
komşularımız ile önce ekonomik ve ticari sonra kültürel
ilişkilerimizi geliştirmek, böylelikle Batı’ya karşı güçlü ol-
maktır” derdi. Gittiği ülkelerde “Buraya para talep etmeye
değil, ticaret yapmaya geldim” diyerek 70’lerdeki kapı kapı
para arayan Türkiye portresini bir kalemde siliverdi.
Bugün Turgut Özal’ı Türk milletinin kalbinde yaşatan
ve yaşatacak olan, vizyonu, şahsiyeti ve politikalarıdır.
Milletimiz Özal’ın şahsında kendisini buldu, bu yüzden de
tüm kalbiyle benimsedi. Milletin değerlerini paylaşan, öte-
kileştirmeyen, samimi, inançlı, çağdaş ve atılımcı kişiliğiyle
gönüllerimizdeki yeri hâlâ taptaze. Vefatının 22’nci yılında
saygıyla, sevgiyle ve özlemle anıyorum. Mekânı cennet,
ruhu şâd olsun.
N
isan ayı ile birlikte Turgut Özal’ın vefatı üzerin-
den 22 yıl geçmiş oluyor. Bu uzun zamana rağ-
men kendisini sıradan siyasetçilerden farklı kılan
vizyonu ve icraatları, milletimizin hafızasında
unutulmayan bir isim olarak kalmasını sağladı.
Türkiye uzmanı siyaset bilimci ve sosyolog Rustow der ki;
“Türkiye üç devrim yaşadı: Atatürk’ün milli devleti kurması,
İnönü’nün demokrasiye geçme kararı ve Turgut Özal’ın eko-
nomik zihniyeti değiştirmesi.”
Bugün düşünce hayatımıza, ekonomimize ve günlük
yaşantımıza yön veren çoğulcu ve özgür düşünce ortamı, re-
kabete dayalı ekonomi gibi sayısız olgu Özal’la gündemimize
girdi. 10 yıl gibi kısa süren siyasî hayatına yüzyılları sığdırdı,
Türkiye’yi kabuğundan çıkartarak çağdaş ve modern bir ülke
hâline dönüştürdü, çok sevdiği tabiriyle Türkiye’ye çağ atlattı.
Özal, ekonomi ve kamu idaresindeki zihniyet değişiminin
öncüsü oldu. Toplumun devletin değil, devletin toplumun
hizmetkârı olduğu fikrini etkili şekilde dile getirdi. Sivil oto-
ritenin elini bürokratik otoriteye karşı güçlendirerek, ifade
özgürlüğünü genişletti. Ayrıca AB üyeliğine tam üyelik baş-
vurusunu yaptı. Elbette büyük değişimleri ateşleyen her lider
gibi hataları ve eksikleri oldu. Ama Özal’ın getirdiği felsefe
bugün hâlâ gündemdeyse, durup bunu düşünmekte fayda var.
1981’deki İzmir İktisat Kongresi’nde Özal, yapısal darbo-
ğazlarımıza (altyapı, enerji ve ihracat yokluğu) dikkat çekmiş-
ti. Bu darboğazların nasıl aşıldığını ve yapılan reformlarının
sonuçlarını da 1992 Kongresi’nde anlatmıştı. Konuşmasının
son cümlesi tarihi bir uyarı niteliğindeydi; “Ciddi hatalar yap-
mazsak, 21. yüzyıl Türklerin ve Türkiye’nin yüzyılı olacaktır.”
Ne yazık ki, 90’lardaki siyasetçilerin ne bu uyarıyı an-
layacak fikri kapasiteye ne de başlatılan reform hamlesini
devam ettirecek vizyona sahip olmadıklarını krizler yaşa-
yarak gördük. 1992’de koalisyon başladığında yönetemeyen
demokrasinin ve popülizmin nasıl tahripkâr olacağını ilk fark
eden Özal’ın söyledikleri müthiş bir öngörüdür; “Türkiye ye-
niden koalisyonlara girmiş durumda. Daha şimdiden iktidar
erken emeklilikle ve Merkez Bankası’nı kullanarak ekonomiyi
rotasından çıkarırsa işin sonu yine felakete gider!” Sonuçta
1994 ve 2001 krizleri geldi. 80’ler atılım yılları, 90’larsa kayıp
yıllar olarak hatırlanıyor.
80 öncesinde Türkiye, içe kapanık, dışa kuşkuyla bakan
bir toplumdu. Dünyaya açılma, rekabeti öğrenme ve ezberler-
den kurtulmayı Özal’la öğrendik. 83’de seçilmesinin ardından
yürürlüğe koyduğu düzenlemeler, nasıl hazırlıklı geldiğini
gösterir. Mesela daha 1980’de Başbakan’a verdiği raporda,
yapısal değişime dikkat çekerek şehircilik politikalarına önem
verilmesini istiyordu.
Türkiye, bütün geleneksel toplumlar gibi içe kapanık, dışa
kuşkuyla bakan, “Biz bize benzeriz” diyen bir toplumdu. Dün-
yaya açılma, dünyalı olma, gelişmiş ülkelere benzeme kültürü
Özal’la gelişti. Çok iyi donanımlı bir teknisyen başbakan ola-
rak rekabete açık bir piyasa ekonomisine ve Türk insanının
müteşebbis yeteneğine güvenen bir insandı. Özal’ı eleştirerek
iktidara gelenler bile sonrasında Özal’ın temel politikalarını
benimsedi. Çünkü bunlar çağın politikalarıydı.
Türk sanayisini, alıştığı ithal ikameci, pahalı ve düşük
EKONOMİK
FORUM
7
i