7
EKONOMİK
FORUM
yılında Avrupa Birliği’ne kabul edildi. 1991 gibi 10 bin do-
lar kişi başına gelire ulaştı. Türkiye ise o vakit daha 3000
dolara yaklaşmaya çalışıyordu. 2000’de Yunanistan’da
kişi başına gelir 12 bin dolar, Türkiye’de ise 4 bin dolardı.
Şimdilerde Yunanistan 20 bin dolarda, bizse ancak 10 bin
dolara ulaştık. Yunanistan’a yaklaştık ama henüz yakala-
yamadık. Yunanistan şimdilerde inişte ama Türkiye olarak
biz de 8 senedir aynı yerde patinaj yapıyoruz.
Buradan şu sonuçlar çıkabilir. Birincisi Türkiye son 10
yıldır kişi başına milli gelirini nasıl 20 bin doların üzerine
sıçratıp, orta gelir tuzağından çıkacağını konuşuyor
ama bu konuşmada Avrupa Birliği’nin adı hiç anılmıyor.
Hâlbuki orta gelir tuzağından çıkışın öncelikli reçetele-
rinden biri doğrudan Avrupa Birliği sürecidir. İkincisi, orta
gelir tuzağından çıkışın bir zor, bir de görece daha kolay
yolu vardır. Avrupa Birliği bu çerçevede bakıldığında
hep daha kolay olan yol olmuştur. Üçüncüsü, Yunanistan
bugün Avrupa Birliği’nden her gün yakınıyor ama Yuna-
nistan bugün gelir seviyesi olarak bir üst ligdeyse bunu
esas olarak Avrupa Birliği’ne borçludur.
Türkiye bugün itibariyle geç kalmış gibi durmaktadır.
Dün iş daha kolayken yapmamız gerekenleri yapmadık.
Teknolojik dönüşümü hala gerçekleştiremedik. Bunun
temel nedeni eğitim sistemimizi bir türlü çağın gerek-
tirdiği şekilde dizayn edemememiz olabilir.
Yüksek Öğrenime Giriş Sınavı’na yaklaşık 2 milyon öğ-
renci katıldı. Çocukların sınav performansı hiç de parlak
durmuyor. Toplam 160 sorunun ortalama yüzde 20’si doğru
cevaplanabilmiş. Bu oran matematikte yüzde 13’e, fende
yüzde 10’a kadar iniyor. Türkçe’de bile soruların bile ancak
yüzde 40’ını doğru cevaplayabilmişler. Şimdi bu çocuklar
önce üniversiteye, oradan da çalışma hayatına gelecekler.
Bırakın fen ve matematiği, daha yeterince İngilizce
bilmeyen, bilgisayar kullanama becerileri sınırlı bir nesille
ancak şu an bulunduğumuz seviyeyi koruyabiliriz gibi
görünüyor. Türkiye’nin en önemli probleminin tam da
burada yattığını düşünüyorum. Ülkemizde yaygın bir
vasatlık problemi bulunuyor.
Kore’nin ihracatı içinde yüksek teknolojili ürünlerin
oranı 1990’da yüzde 20 iken bugün yüzde 28’dir. Aynı
dönemde Türkiye için bu oranlar sırasıyla 3 ve 4’tür.
Türkiye bu dönemde düşük teknolojili ürünlerden orta
teknolojili ürün üretimine ve ihracatına geçiş yapmıştır.
Ama orada kalmıştır. Bir türlü bir üst klasmana geçeme-
mektedir.
Almamız gerek bir diğer ders, bu işin kaynak bulma
ve dağıtma meselesi olmadığıdır. Kamu idaremiz bu
konuya önem verdiğini gösterir şekilde önemli kaynaklar
ayırıyor. Ama hiç kimse dağıtılan destekler için bir etki
analizi yapmaya çalışmıyor. Bu kadar kaynak harcanıp ne
sonuç alındığını takip edemiyoruz.
Teknoloji geliştirmek çalışan bir ekosistem gerekti-
rir. Ekosistemin parçalarını ortaya koydum, desteği de
verdim demekle olmaz. Ekosistemi çalıştırmak, neyi
destekleyeceğini bilmeyi gerektirir. O da teknik ve idari
kapasite olmadan olmaz. Teknoloji geliştirmek kolektif
bir faaliyettir. Tek başına yapılmaz, hep birlikte yapılır.
Zamanın ruhuna uygun eğitim sistemi olmadan
teknoloji ve Ar-Ge olmaz. Bunlar olmadan da yüksek
teknolojili ihracat ve inovasyon sağlanmaz. Mevcut
idari yapıyla bu alanda bir toparlanma ihtimali de pek
görünmüyor. Eğitim sisteminin hem idari hem de içerik
olarak reformu gelecek hedeflerimiz için en öncelikli
alan olmalıdır.
TOBB Başkanı
Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği
(Eurochambres) Başkan Yardımcısı
İslam Ticaret, Sanayi ve Tarım Odası (ICCIA) Başkan Yardımcısı ve
Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) Yönetim Kurulu Üyesi
baskanlik@tobb.org.trM. Rifat
HİSARCIKLIOĞLU