yapıya sahip olması gerektiği yadsınamaz.
Aynı şekilde, küresel salımların başını çeken
ülkelerin (ABD, Avustralya, Kanada gibi),
Kyoto Protokolü kapsamında açık bir şekilde
hedeflerden “muaf bir pozisyon”
1
sergileme-
lerinin, yeni anlaşma metni için de geçerli
olması düşünülemez.
Kyoto Protokolü üzerindeki en belirgin
tartışmalardan bir diğeri de, karbon fiyatlan-
dırmasıyla ilgili. Karbon ticareti sisteminden
ziyade, karbon fiyatlandırmasına getirilecek
yeniliklerin oluşturacağı adil bir sistemin ge-
çerli olması yorumları güncelliğini koruyor.
2
ABD ve Çin gibi ülkelerin de dâhil olacağı ve
daha yüksek bir fiyatlandırmaya gidilmesi
esas iken, yeni anlaşmanın bu tür bir siste-
me, yani Kyoto-tipi bir sisteme paralel olma-
sı durumunda, emisyonların azaltılmasının
uzun vadede söz konusu olamayacağı açık.
Özellikle karbon bazlı yakıtların fiyatlandı-
rılmasının şart olduğu belirtiliyor.
Söz konusu anlaşmanın ayrıca küresel
iklim değişikliğini iki dereceyle sınırlaması,
hayati önem taşıyor. BM Çevre Programı’nın
(UNEP) küresel boyutta emisyon salımları-
nın seyrine yönelik özel raporunda
3
, iklim
değişikliğinin etkilerinin azaltılması için
hâlâ erken seviyede olunduğu açıklanıyor.
Rapora göre, 2020 yılında küresel sera gazı
salımlarının %18-27 arasında bir oranla sanayi dönemi öncesi se-
viyenin üzerinde olacağı öngörülüyor. Böyle bir beklenti de, hem
iki derece limitinin korunamaması hem de iklim değişikliği mali-
yetinin daha fazla olacağı sonucunu doğuruyor.
AB, MÜZAKERE ORTAMININ BAŞROL OYUNCUSU
1990’lı yılların dünyasıyla bugünün dünyası aynı olmadığı
gibi, Kyoto Protokolü’nü imzalayan dönemin 15 üyeli AB’siyle
bugünkü AB arasındaki fark da belirgin. Bu belirginlik, 2020 yı-
lına kadar uzatılan Kyoto Protokolü’nün artık 28 üyeli bir AB ta-
rafından takip edileceği gerçeğini yansıtıyor. Aynı şekilde, AB’nin
“Komşuluk Politikası”yla pekiştirilmiş çevre ve iklim politikası,
hiç şüphesiz başta AB’ye aday ülkeler olmak üzere pek çok ülke
tarafından benimseniyor.
Özellikle AB’nin müzakerelerde en aktif rol üstlenen kesimi
temsil etmesi, AB’nin her müzakere ortamında daha çok takip
edilmesine neden oluyor. Ülkelerin ulusal çıkarları henüz zayıf-
lamamışken, AB’yi bu bağlamda bekleyen sorunlar da devam
edecek. Ancak AB’nin 2013 sonrasında uluslararası platformdaki
lider konumunu, Kopenhag’tan alınan dersler neticesinde özel-
likle Cancun ve Durban’da sergilediği daha gerçekçi yaklaşımlarla
sürdürdüğünü ve uluslararası alanda faaliyet gösteren kurumlarla
kurduğu işbirliği sayesinde güçlendirdiğini de unutmamak gereki-
yor. İklim değişikliğiyle mücadelede sera gazı salımlarının azaltıl-
ması, AB’nin gündeminde geniş yer tutuyor.
TÜRKİYE KALKINIRKEN ÇEVREYİ KORUMA
BM İklim Dğişikliği Çerçeve Söleşmesi (BMİDÇS) ve Kyoto
Protokolü’ne bağlılık, Türkiye için uzun bir yolun başlangıcı nite-
60
EKONOMİK
FORUM
AVRUPA BİRLİĞİ