forum241 - page 7

de şirketlerin faaliyet gösterdikleri makroekonomik ortamda kap-
samlı bir dönüşüme ihtiyaç duyuluyor.
Ülkemizin küresel şirketlerinin sayısı, Türkiye’nin ekonomik bü-
yüklüğüyle uyumlu seviyenin gerisinde kalıyor. İkincisi, Türkiye’de
istikrarlı bir biçimde verimliliğini, satışlarını ve ihracatını artırabilen
şirketlerin azlığı dikkat çekiyor. Üçüncüsü, şirketler kesimi getirisi
uzun vadeye yayılan ama yüksek olan, ileri teknoloji alanlarına gir-
mektense; kısa vadede öngörülebilirliği yüksek geleneksel alanlarda
faaliyet göstermeyi tercih ediyor. İşte bu üç temel problem Türkiye’nin
orta gelir tuzağından çıkmasını da güçleştiriyor.
Ekonomide büyüme oranın çok değişkenlik göstermesi, özel sektörü
riskli ancak getirisi yüksek ve uzun vadeye yayılan ileri teknoloji alanla-
rına yatırım yapmaktan alıkoyuyor. Buradaki istikrarsızlığın kaynağında
da cari açık problemi yatıyor. Ayrıca eğitim, yargı ve vergi başlıklarında
gelişmiş ülkeler gibi olmamız, rekabet dezavantajına yol açıyor.
Bu sorunların aşılması için yeni bir büyüme modeline ihtiyaç duyu-
luyor. İlk amaç, bugüne kadar yaşanmış ekonomik krizlerin temel nede-
ni olan cari açığın düşürülmesi olmalı. İç talebe dayalı mevcut büyüme-
den, ihracata ve sanayileşmeye dayalı bir büyümeye geçişe ihtiyaç var.
Bunun için Türkiye’nin uzun zamandan beri mesafe kat edemediği
yapısal reformlara yeniden hız kazandırması gerekiyor. Vergi, adalet,
iş gücü piyasalarına yönelik düzenle-
melerin de yapısal reform gündemi-
nin esas unsurları olarak ele alınma-
sını gerektiriyor.
Vergi sisteminin, ülkedeki kay-
nakların katma değerin yüksek
olduğu alanlara yönlenmesini ko-
laylaştıracak şekilde düzenlenmesi
gerekiyor. Buradaki en çarpıcı ak-
saklık, sanayi üretiminden doğan
kazancın tümü vergilendirilirken, gayrimenkul değer artışlarından
doğan kazancın vergilendirilmemesi. Vergi sisteminde kaynakların
yüksek değil, düşük katma değerli alanlara yönlenmesine neden olan
unsurların değiştirilmesi gerekiyor.
Hukukun üstün olduğu, kural hâkimiyetine dayalı bir yapıya ka-
vuşmak için kapsamlı bir yargı reformuna ihtiyaç duyuluyor. Uzun
süren davalar ve fikri mülkiyet haklarının koruma çerçevesinin zayıf
oluşu şirketlerin rekabet güçlerini olumsuz etkiliyor.
Küresel ölçekte şirketlerin çıkması için, küresel rekabet gücü yük-
sek girişimcilere, yöneticilere ve çalışanlara ihtiyaç var. Türkiye’deki iş
gücünün mevcut durumu ise bu hedeflerle uyumlu değil. Ancak genç
bir nüfus yapısına sahip oluşu gelecek için umut veriyor. Bu avantajı
gerektiği gibi kullanabilmek için gençlerin yüksek kalitede bir eğitim
alabilmelerinin sağlanması gerekiyor.
Öğrencilerimizin uluslararası karşılaştırmalardaki düşük başarı
düzeylerine bakılınca, Türkiye’deki eğitim sisteminin çok ciddi aksak-
lıkları bulunduğu görülüyor. Eğitim reformu çok boyutlu bir konu.
Okulların idare biçiminden fiziki koşullarına, merkeziyetçi yapıdan
müfredata kadar çok geniş bir alanda yapılması gereken pek çok deği-
şiklik var. Ancak başlangıç adımı, öğretmenlere daha kaliteli bir eğitim
imkânı vererek, öğretmenlerin niteliğinin iyileştirilmesi olmalı.
Teşvik sisteminde değişiklikler yapılmalı. Teşvikten yararlanan
şirketlerin performans göstergeleri izlenmeli. İhracat, kârlılık ve ve-
rimlilik gibi göstergelerde başarıyı yakalayan şirketlerin, başarılarının
devamını sağlayacak destekler verilmeli. Stratejik sektörler belirlene-
rek bu sektörlerde üretim yapan şirketler ayrıca desteklenmeli.
Ü
st ve orta gelirli ülkeler grubunda yer alan Türkiye, yak-
laşık 10 bin dolarlık kişi başına düşen milli geliriyle 185
ülke arasında 65’inci sırada yer alıyor. Buna karşılık Ge-
lir Dağılımı Adaleti göstergelerinde 138 ülke arasında
82’nci, Beşeri Kalkınma Endeksi’nde 187 ülke arasında 90’ıncı ve
Sosyal Gelişme Endeksi’nde de 132 ülke arasında 64’üncü. Bütün bu
göstergeler, Türkiye’nin sosyoekonomik durumunun vasat seviyede
olduğuna işaret ediyor.
Ülkelerin zenginleşmesinin yolu, en iyi ürettikleri mal veya hizmet
konusunda uzmanlaşmaları veya üretimin sektörel kompozisyonunu
çeşitlendirmelerinden geçiyor. Bu noktada Türkiye’nin karşılaştığı
zorluklardan ilki, sanayi politikasının hangisine odaklanacağı ve ikin-
cisi sanayisizleşme süreci, (yani sanayi sektörünün ekonomideki payı-
nın azalması) olarak karşımıza çıkıyor.
Yine Türkiye’de imalat sanayinin toplam istihdam içerisindeki
payının düşmeye başladığı görülüyor. 2008 yılına dek artan bu oran,
küresel krizin ardından azalma gösteriyor. Buna paralel şekilde imalat
sektörünün büyümeye katkısı da azalıyor. Türkiye imalat sanayi üre-
timinde rakiplerinin gerisinde kalıyor. Türkiye 1990 yılında dünyanın
en büyük 13’üncü imalat sanayi üreticisi iken, 2000 yılında 15’inci
olurken, 2010 yılında ilk 15 ülke arasına giremedi.
Türkiye’de imalat sanayinin
toplam katma değer içindeki payı
düşüyor. 2010 yılında toplam kat-
ma değerin %18’i imalat sanayi
sektörleri tarafından üretiliyor-
du. Buna karşılık Türkiye’nin de
içinde bulunduğu üst ve orta gelir
grubunda bu oran %21 olduğu gö-
rülüyor. Dolayısıyla Türkiye’de son
10 yılda imalat sanayinin toplam
katma değere katkısı %5 azalma gösteriyor.
Büyük sanayi grupları imalat sanayinden çıkıyor ve daha kârlı gö-
rülen hizmetler sektörüne yöneliyor. İmalat sanayinde katma değerin
düşmesi, üreticilerin kârlılığını doğrudan etkiliyor. İmalat sanayinden çı-
karak hizmetlere yönelmelerinin nedeni, imalat sanayinde kârlılık oran-
larının düşmesi ve rekabet gücünün yitirilmesi olarak değerlendiriliyor.
İhracat içinde Avrupa’nın payının azalması da sanayiyi olumsuz
etkiliyor. Ortalama 33 bin dolarlık kişi başına milli gelir ile Avrupa’da-
ki talep, yaklaşık 7 bin dolarlık ortalama kişi başına milli gelire sahip
Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki talepten daha yüksek nitelik-
te. Avrupa ülkelerinden gelen talebin yüksek niteliği, bu ülkelere yapı-
lan ihracatın niteliğini de artırıyor. Daha düşük nitelikli talep yapısına
sahip olan ülkelere yapılan ihracat ise Türkiye’nin ortalama ihracat
sofistikasyonunu azaltıyor.
Türk firmaları, yüksek teknolojili ürün sınıfında bile daha ucuz
mallar üretip ihraç ediyor. 1 kilogramlık yüksek teknolojili mal ihra-
catının Japonya’daki ortalama birim fiyatı 68 dolar, Güney Kore ve
Almanya’da ise 53 dolar. Buna karşılık Türkiye’nin yüksek teknolojili
ihracatının ortalama birim fiyatının 12 dolar olduğu biliniyor. Bu so-
nuçlar, Türk üreticilerin yüksek teknolojili üretim grubunda bile ürün
skalasının daha ucuz tarafında yer aldığını ve inovasyon gerektiren
yüksek katma değerli ürünleri üretemediklerine işaret ediyor.
Katma değerin yüksek olduğu alanlarda faaliyet gösteren ve
istikrarlı bir şekilde kârlılığını ve verimliliğini artırabilen küresel
şirketlerin sayısının artması beraberinde zenginleşmeyi getiriyor.
Bunu sağlamak için şirketler kesiminde hem yönetim biçimleri hem
EKONOMİK
FORUM
7
i
KÜRESEL ÖLÇEKTE ŞİRKETLERİN
ÇIKMASI İÇİN,
KÜRESEL REKABET
GÜCÜ YÜKSEK GİRİŞİMCİLERE,
YÖNETİCİLERE VE ÇALIŞANLARA
İHTİYAÇ VAR.
1,2,3,4,5,6 8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,...132
Powered by FlippingBook