yor. Bu nedenle, üretkenlik açısından bu
grubu dışarıda tutmakta fayda var.
Lise eğitiminde kalite açısından geriye
giderken, üniversite eğitimi konusunda
çok yavaş ilerliyoruz. Yüksek eğitim ma-
liyetleri 1972 yılından beri 3,7 kat arta-
rak, enflasyondan dört kat hızlı büyüdü.
İnsanlar hâlâ üniversiteye gitmeye devam
ediyor, ancak toplam üniversite borcu 1
trilyon dolara ulaşmış durumda.
Diğer yandan, OECD Uluslararası
Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)
test sonuçları sıralamalarında, Singapur,
Güney Kore ve Finlandiya gibi ülkeler en
üst sıralarda yer alırken, ABD’de orta öğ-
retim öğrencileri okuma alanında 17, ma-
tematik alanında 31, fen bilgisi alanında
23’üncü sırada. Sıralamalar, pahalı eğitim
sisteminin pek de iyi sonuçlar yaratmadı-
ğını gösteriyor.
20. yüzyılda eğitimdeki büyük ilerle-
meye karşılık, gelinen noktada, eğitimin
durağanlaşmaya başlamasının kişi başına
milli gelir büyümesinden 0,3 puan götür-
mesi bekleniyor. Bu durumda, kişi başına
milli gelirde beklenen büyüme %1,8’den,
%1,5 seviyesine inmiş oluyor.
Gelir Adaletsizliği: Gelir dağılımındaki
eşitsizlik ise başta ABD ve Britanya olmak
üzere, dünya genelinde görülen bir başka karşı rüzgâr. Kriz-
den önceki 15 yılda, reel gelir ortalama %1,3 büyürken, gelir
dağılımının alt tarafında kalan %99 için bu oran %0,75 ola-
rak gerçekleşti. Bu dönemde, gelir dağılımının en üstünde yer
alan %1, yaratılan gelirin %52’sinin sahibi olurken, son yıl-
larda bu payın daha da arttığı gözlemleniyor. Başka bir deyiş-
le, en yüksek gelir düzeyine sahip %1’in gerçek geliri büyüme
eğilimini korurken, kalan %99’un ücret seviyesi durağan bir
seyir izliyor. Böylelikle nüfusun en yüksek gelire sahip %1’i ve
kalan %99’unun arasındaki gerçek gelir artışındaki fark gide-
rek açılıyor.
Gelir dağılımındaki eşitsizliğe katkı sağlayan tüm bu un-
surların kişi başına milli gelire 0,5 puan olumsuz katkı yap-
masını bekliyorum. Böylece, kişi başına milli gelir büyümesi,
eşitsizlik karşı rüzgârının olumsuz etkisi de göz önünde bu-
lundurulduğunda, %1,5’ten %1’e kadar iniyor.
Kamu Borcu: Borcun milli gelire oranı, ekonomik büyü-
meyle ilgili bir başka önemli değişken olarak karşımıza çıkı-
yor. Bu oranı kesinlikle bir istikrara kavuşturmak gerekiyor.
ABD’nin finansal krizinden sonra toparlanma süreci, çoğu
Avrupa ülkesine kıyasla iyiyse de, bugün hâlâ zayıfsa sebep-
lerinden biri de borç oranı. Özellikle 2007 yılında, hane halkı
borcunun kullanılabilir gelire oranı %133’e kadar yükseldi.
Şimdi bu oran 1995 yılındaki seviyelerine dönmüş gözüküyor.
Ancak bu düşüşte temerrüde düşen borçların payının yüksek
olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
Kongre Bütçe Ofisi’nin 2000-2038 yıllarındaki tahminleri,
sosyal güvenlik ve sağlık sistemi nedeniyle gelecekte insanla-
rı büyük bir borç probleminin beklediğini gösteriyor. Yüksek
32
EKONOMİK
FORUM
GÜNCEL