EKONOMİK BÜYÜMEDE
İNOVASYON ETKİSİ
2012 verilerinden anlaşılacağı üzere
karşı rüzgârlarla yavaşlaması beklenen
ekonomik büyümenin gerçekte bekle-
nenden daha fazla yavaşlamasının dikkat
çekici olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gor-
don, inovasyonun ekonomik büyüme üze-
rindeki etkisinin, 2007 yılı sonrasında da,
1891-2007 yılları arasındaki etkisiyle aynı
olacağının tüm bu hesaplamada en önem-
li ve olumlu yöndeki varsayım olduğunu
söyledi. Prof. Dr. Gordon, konuşmasına
şöyle devam etti:
“Karşı rüzgârlara ek olarak, inovasyo-
nun ekonomik büyüme üzerindeki etkisini
gerçekçi bir bakışla ele aldığımızda durum
daha da kötüleşiyor. Özellikle 1891-1972
yılları ve 1972-2012 yılları arasındaki
üretkenlik büyümesini karşılaştırdığımız-
da, büyük buluşların üretkenlik üzerinde-
ki etkisi daha iyi anlaşılıyor.
1972 yılı öncesi dönemde yıllık ortala-
ma üretkenlik büyümesi %2,3 iken, 1972-
2012 yılları arasında %1,6 olarak gerçek-
leşti. Üretkenlik büyümesini tetikleyen
büyük buluşlar arasında elektrik ve içten
yanmalı motorlar ilk sıralarda yer alır. Şe-
hir su şebekesinin tesisinin sağlanması
ise insan hayatını tamamen değiştiren bir
başka büyük yeniliktir. Tüm bu buluşlarla
ortaya çıkan kazanımların bir kısmının,
ekonomik olarak ölçülüp gayrisafi yurt içi
hâsıla hesaplarına dâhil edilemediğini de
unutmamak gerekir. 1870 yılında sıfırdan
başlayarak, 1929 yılında ABD’deki tüm
evler elektrik, gaz, su tesisatı, kanalizas-
yon ve telefon tesisatıyla âdeta birbirine
bağlandı. Büyük buluşlar sayesinde bu dö-
nemde kentteki yaşantının hemen hemen
her boyutu değişti.
1972 yılına kadar yüksek üretkenlik
artışı sadece inovasyon etkisiyle olmadı,
eğitimle ilgili gelişmeler de üretkenlik ar-
tışına olumlu katkı yaptı. Takip eden dö-
nemde, yani 1972-2012 yılları arasında
ise üretkenlik artışı önceki dönemin 2/3
hızında gerçekleşerek yaklaşık %1,6 oldu.
Bu veri temel alınıp inovasyonun üret-
kenlik büyümesi üzerinde etkisinin sabit
kamu borcunun yüksek vergilere neden olacağı ve transfer
ödemelerinde daha düşük büyümeye yol açacağı dikkate alın-
dığında, yüksek borç oranının ekonomik büyüme önündeki
diğer bir önemli tehdit olduğu görülüyor. Borç karşı rüzgârını
da hesaba kattığımızda, kişi başına milli gelir büyümesinin
%1’den %0,8’e kadar düşebileceği öngörülmekte.
Özetlersek, bu faktörlerin ekonomik büyümeye etkisi göz
önünde bulundurulduğunda, 1891-2007 yıllarında yıllık %2
olan kişi başına reel milli gelir büyümesinin, 2007 yılı son-
rasında %0,8 seviyesine kadar gerileyeceği görülüyor. Yılda
%0,8 büyüyeceğinden hareketle kişi başına reel milli gelir
2012 yılında 45 bin 645 dolar olmalıydı. Ancak 2012 yılı iti-
barıyla 43 bin 304 dolar oldu.
GÜNCEL
“ABD’DE EN YÜKSEK GELİRE SAHİP
%1 İLE ÜCRET SEVİYESİ DURAĞAN BİR SEYİR
İZLEYEN %99’U ARASINDAKİ
GERÇEK GELİR
ARTIŞINDAKİ FARK
GİDEREK AÇILIYOR.”
PROF. DR. ROBERT J. GORDON