istihdam edilecek insanların barınma imkanları,
sosyal ihtiyaçları gibi alanlarla ilgili değilse, gö-
rüntünün tutsağı haline gelir, sanallık tuzağına
yakalanır. Bernad H.Levy’nin “Yeni Yüzyıl’da 4
Eylül 1997” yazısındaki düşünceleri bugün de
geçerli. Dayanılmaz hafifliğin hüküm sürdüğü
“gösteri toplumu” özünde trajik ögeler taşır.
Ortalıkta görünenler ile onları kavuşturanlar
arasındaki çatışmanın vahşeti. Birileri imajla-
rını pazarlamaya kalktıklarında, alıcılar önce
bunu destekler, kullanıcılar sonra bu imajı kıs-
kanarak yok etme duygusunun peşine takılır. Bu
kavga giderek şiddetlenir. Gösteri toplumunun
kavgasından kurtulmanın bir tek yolu oyunu
terk etmek. Oyunu sürdürmeye kararlı olanlar
her zaman daha kötü durumlar ile yüzleşeceğini
kabul etmeli. Sınırları olsa da, insan olağanüs-
tü bir uyum yeteneğine sahip. Kararlı olanlar,
günümüzdeki hızlı değişim nedeniyle aşırı de-
ğerlendirilmiş gösteri merakının yaşadığı drama
tanıklık edebilir.
Birçok yöremizde, yurttaşların kolay eri-
şebileceği ve anlayabileceği alanların tercih
edilmesi, popülist yaklaşımın çok öne çıkması,
sürdürülebilirlik açısından doğru olmayan, po-
litik prestij bakımından ise çoğu zaman sonuç
veren gelişmeler ne yazık ki az değil. Denebilir
ki, sanal da olsa bir yörenin tanıtılması, sadece
yöneticinin tanıtımı değil, yörenin de tanıtımı-
dır. Bu husus, pragmatist yöneticilerin yarattığı
“olumlu dışsallık” olarak not edilmeli. Ülkemiz-
de sadece görüntü peşinde olan, medya boşluk-
larını iyi değerlendirerek kendi karizması ya-
nında kentin tanıtımını yapan örnekler de var.
Bu örnekleri değerlendirirken “mutlak yararlı”
algısına aklımızı emanet etmek doğru olmaz.
Söz konusu örnekleri de, potansiyel, erişebilir
potansiyel, harcama disiplini, uzun ömürlülük,
kendini yenileyebilme özellikleri bakımından
analiz edersek, daha nesnel düşüncelere ulaşıla-
biliriz. Böylece ayağı sağlam basan eleştirilerle
işin geliştirilmesine katkı yapabiliriz.
Sosyal olayları analiz ederken iki nokta ara-
sındaki en kısa yol “doğru” değildir. Sosyal olay-
ların analizinin zor yanı da, her olumsuzluğun
kendi içinde olumlu özellikler barındırmasıdır.
Bu nedenle sosyal gelişmeleri analiz ederken,
doğru olan ile yanlış olan arasındaki dengeleri
kurmak ayrıntı bilgisi, analiz yöntemi, açık ve
anlaşılır sonuçlar üretmeyi gerektirir.
Madem ki bir yumurtlayıp on gıdaklayan
yöneticilerin, ürettiklerinin yararları olduğu
kadar israfları da var o zaman yerel yöneticileri
nesnel değerlendirebilmek için yerel medyalar,
kanaat önderleri ve sivil inisiyatifler olarak
ne yapmalıyız? Önerim şu: Yerel düzlemde,
yerel sorunları uzmanlardan kitlelere götüren
açık tartışma ortamları yoksa, sistematik bilgi
üretilmiyor ve kitlelerle paylaşılmıyorsa, orada
edilgen yöneticiler, şark kurnazları, klasik yöne-
ticiler, aşırı pragmatist ve kaynak israfı yaratan
yöneticileri yakamızdan düşmez. Bu durumda
temel soru “ne yapmak gerekir?” olmalı. Biz sa-
dece başkalarından bekler, kendimizi aktif hale
getirmezsek, gerçek olanla sanal olan arasındaki
denge, sanallar lehine bozulur. Ünlü Gresham
Yasası’na göre “Kötü para iyi parayı piyasadan
kovar”...Kötü yönetici de, iyi yöneticiyi piyasa-
dan uzaklaştırabilir.
Bütün sorumuz, aklımızı sığ ve ucuz şeylere
itibar etmeden, derinlikteki gerçekleri kavra-
yarak beklenti ve davranışlarımızı yönetmek
olmalı. Bu açıdan, yerel yönetimler önümüzdeki
dönemde giderek ağırlıklı hale gelecek. Çok ya-
kın gelecekte dünya nüfusu 9 milyara ulaşacak
ve nüfusun büyük çoğunluğu kentlerde yaşa-
yacak. Kent ekonomilerinin verimi ülke eko-
nomilerinde belirleyici ağırlığa ulaşacak. Kent
akışkanlıkları verimi etkilemede hayati öneme
sahip olacak. Biz şimdiden, kentlerdeki 1/100
binlik Çevre Düzeni Planları’ndan 1/1000’lik
uygulama planlarına ilgili değilsek pragmatist
yöneticilerin tuzağına düşerek israfın batağına
sürükleniriz.
Kent içi ulaşımda özel ulaşım, ara-toplu ta-
şıma sistemleri, otobüs ulaşım sistemi, hafif
raylı sistem ve metro sisteminin güzergâhları,
kapasiteleri, hava ulaşım sistemleri, demir yolu
sistemleri ile bağlantılar gibi yatırımların fizi-
biliteleri yapılmamışsa, popülist anlayışların
kaynaklarımızı çarçur etmelerine ortak olmuş
oluruz. Bilerek yanlışa ortak olmak “etik” sorun-
dur. Bilmeden de olsa ortak olmak da meraksız-
lık, zamana kıyma sabrının gösterilmemesi ve
potansiyelin değerlendirilmemesi nedeniyle
“bağışlanabilir” bir tutum değil. Ancak kendine
yatırım yapmanın etiksizliğe götürdüğü yoldur.
YÖNETİM
100
EKONOMİK
FORUM