Bu doktrinlerin her biri çürütüldü. Bağımsız
ABD ve Avrupa merkez bankalarının kriz önce-
si dönemdeki performansı bazı önde gelen yeni
pazarlardaki daha bağımlı bankalardan çok daha
zayıftı, çünkü enflasyona odaklanmış olmaları yü-
zünden çok daha önemli bir sorun olan mali kırıl-
ganlığı gözden kaçırıyorlardı.
Benzer biçimde, İspanya ve İrlanda’da da kriz
öncesinde mali fazlalık ve düşük borç/GSMH
oranları vardı. Kriz açığa yol açmaktan ve borcu
yükseltmekten başka işe yaramadı ve Avrupa’nın
kabul ettiği mali sınırlamalar, bu krizden çabuk
kurtulmayı kolaylaştırmayacağı gibi, bir sonraki
krizi de önlemeyecek.
Son olarak, paranın serbest dolaşımı da tıpkı
insanların serbest dolaşımı gibi mantıklı görünü-
yordu. Üretim faktörleri en yüksek getirinin elde
edileceği yere yönelecekti. Ama krizin vurduğu
ülkelerden, kısmen (bazıları özel zararların kamu-
laştırılmasında ısrar eden Avrupa Merkez Bankası
tarafından bu ülkelere zorla uygulanmış olan) ve-
raset borçlarını ödemekten kaçınmak için yapılan
göçle zayıf ekonomilerin içi boşaldı. Bu durum
ayrıca iş gücünün yanlış tahsis edilmesiyle de so-
nuçlanabilir.
Yerel maaş ve fiyatların düşmesi olarak bilinen
iç devalüasyon, döviz kuru esnekliğinin yerine ge-
çemez. Aslında, manivela gücünü ve zaten oldukça
ağır olan borç yükünü artıran deflasyon giderek
daha fazla endişeye yol açıyor. Eğer iç devalüasyon
bunun iyi bir ikamesi olsaydı, altın standardı Bü-
yük Buhran zamanında bir sorun haline gelmez
ve Arjantin de 10 yıl önce patlayan borç krizinde
pesoyu dolara karşı sabit tutabilirdi.
KEMER SIKMA POLİTİKALARI
REFAH SAĞLAMAZ
Kemer sıkma politikasıyla refaha kavuşmuş
hiçbir ülke yok. Tarihte, birkaç küçük ülke kamu
harcamalarının daralması sonucu toplam talepte
oluşan boşluğu ihracatla doldurma konu-
sunda şanslıydı ve tasarrufun bunaltıcı
etkisinden kaçınmayı başardı. Ama (Yu-
nanistan ve İtalya başta olmak üzere bazı
ülkelerdeki maaşların düşmesine rağmen)
Avrupa’da ihracat 2008 yılından bu yana pek
artmadı. Küresel büyüme bu kadar durgun
olunca, Avrupa ve ABD’nin ihracatlarla
refaha kavuşması yakın zamanda olası
görünmüyor.
Avrupa’daki dayanışmadan eserin
bile olmadığı, Almanya ve diğer bazı ku-
zey Avrupa ülkeleri kuzeydeki müsrif
komşularının faturasını ödemeye kesin-
likle niyetli olmadıklarını beyan etti. Bu
bazı açılardan yanlış bir davranıştı. Baş-
langıç aşamasındakiler için, Eurobondla-
rın veya benzer mekanizmaların sonucu
olan düşük faiz oranları borç yükünü
yönetilebilir hale getirebilir. ABD’nin 2.
Dünya Savaşı’ndan çok ağır bir borç yü-
küyle çıktığını hatırlayalım, ancak takip
eden yıllarda bu ülke görülmemiş bir hız-
la büyüdü.
Eğer Euro Bölgesi yukarıda ana hatları
çizilen programı uygularsa, Almanya’nın hesa-
bı ödemesine gerek kalmamalı. Ama Avrupa’nın
benimsemiş olduğu bozuk politikalarla, borçlar
birbiri ardına yeniden yapılandırıldı. Eğer Alman-
ya ve diğer kuzey Avrupa ülkeleri mevcut politika-
ları izlemekte ısrar ederse, eninde sonunda kuzey
komşularıyla beraber yüksek bir bedel ödemek
zorunda kalır.
Euronun Avrupa’ya büyümeyi, refahı ve bir
birlik duygusunu getireceği varsayılıyordu. Bunun
yerine durgunluk, istikrarsızlık ve bölücülük getir-
di. Böyle olmak zorunda değil, euro kurtarılabilir
ama bunun için Avrupa’ya bağlılığın teyit edildiği
güzel konuşmalardan fazlası gerekir. Eğer Alman-
ya ve diğerleri gerekeni yapmaya istekli değilse
(politikanın işe yaraması için yeterli dayanışma
yoksa) Avrupa projesini kurtarmak uğruna euro-
nun terk edilmesi gerekebilir.
Telif Hakkı:
Project Syndicate, 2013.
Yerel maaş
ve fiyatların
düşmesi olarak
bilinen iç
devalüasyon,
döviz kuru
esnekliğinin
yerine geçemez.
Aslında,
manivela
gücünü ve
zaten
oldukça
ağır olan borç
yükünü artıran
deflasyon
giderek daha
fazla endişeye
yol açıyor.
EKONOMİK
FORUM
91
i