Başkalarını anlamayan
da
“iyi yönetici”
olamaz
RÜŞTÜ BOZKURT
K
endi içimize yolculuk yaparak, kendi
“şeytanımızla” baş edebilmenin gerek
ve yeter şartlarını yerine getirsek bile,
çevremizdeki insanlarla ilişkilerde sap-
malar, özensizlik ve dikkatsizlik de “iyi yönetici”
olmayı engeller. Başkalarıyla ilişkilerin çeşitliliğini
belli bir çerçeveye oturtmak kolay değil. Varsayı-
mımızı test edebilmek için “öteki insanlarla ilişki-
leri” değişik yönleriyle irdelemek gerekir.
İNSAN DOĞASINI ANLAMA
İyi insan ve iyi yönetici olmanın ilk adımı, in-
san doğasını anlamaya çalışmak. İnsana doğasının
çok temel değişmezlerinden biri, insan ömrünün
kısa, insanların oluşturduğu toplumların ömür-
lerinin uzun olmasıdır. İnsanlar aynı zamanda
“ölüm bilinci” olan varlıklardır. Bu çok temel özel-
lik, bireyi doğal olarak benmerkezci güdülerin et-
kisi altında bırakır. Bireyler, kısa ömürlerine çok
şey sığdırma isteğiyle başkalarının çıkarını göz
ardı edebilir. Oysa toplumlar, uzun ömürlerini ve
uzun dönemli geleceklerini düşünmek zorunda.
Bireyler bir sonraki günü, toplum ise bir sonraki
nesli düşünmek zorunda. Söz konusu zorunluluk
nedeniyle “Mehmet’in çıkarlarıyla memleketin çı-
karları her zaman örtüşmez”. İyi yönetim değimiz
de, “Mehmet’in çıkarlarını memleketin çıkarlarıy-
la dengeleme sanatıdır”.
İnsanların “aidiyet duyguları” da korku ve gü-
ven arayışının sonucudur. Bu arayış, topluluk ve
toplumlarda bireylerin ait olduğu etnik kökene,
topluluğa, gruba göre açıklama duygusunu öne
çıkarır. Kendimizi diğer insanlardan farklı gördü-
ğümüz değerlerimiz “kimliğimizi”, başkalarının
bizi nasıl algıladığı da “kişiliğimizi” belirler. Kim-
lik ve kişiliğimizi, ortaya koyduğumuz değerlerle
açıklama yerine, ait olduğumuz grup, topluluk ve
topluluklarla açıklama insanın doğasında var. İn-
san doğasının bir başka özelliği de karmaşık olay-
ları açıklarken kolaycılığa yönelmesi, çoklu etkene
bağlı olay ya da olguları “indirgemeci mantıkla” bir
ya da birkaç değişkenle açıklamasıdır.
İnsan doğasını kavrayarak, doğrudan ve dolay-
lı ilişkilerimizi sağlıklı bir zemin üzerinde ilerlete-
bilmenin bir başka bileşeni de “özgüven eksikliği
ve ilkesiz gizlilik” algısının oldukça baskın olması-
dır. Bireyler, kendi zayıf yönlerini saklama, ilkesiz
gizlilik eğilimlerini öne çıkarma eğilimindedir. Öz-
güven eksikliğinin yarattığı tutum, insanları pay-
laşımcılıktan uzaklaştırır, katılımcılığını zayıflatır
ve uzlaşma ilkesini unutturur.
EKONOMİNİN ÖNE ÇIKIŞI
Evrim süreci yeniden üreme, mutasyon, ayık-
lama, yalıtım ve işbirliği bileşenlerinden oluşur.
Ekoloji, ontoloji, epistomoloi, aksiyoloji, siyaset,
hukuk ve ekonomi hiyerarşisi binlerce yıl insanlı-
ğın dayanağı oldu. Bugünlerde akışların hızlanma-
sı bu hiyerarşiyi altüst etti, ekonomi temel belirle-
yici haline geldi. İnsan davranışlarını yönlendiren
ekonomik güvence koşullarını kavramak, kendi dı-
şımızda olanları anlayabilmek için ciddi bir “anah-
tar rolü” oynuyor.
Bizden başkalarını “anlamak” için, onların
içinde bulundukları maddi ve kültürel koşulları iyi
bilmek, öznel davranışlarını yönlendiren etkenleri
iyi açıklayabilmek gerekiyor. Tarihçilerin belgeleri
analiz ederken “önyargıları”, “yerleşik doğruları”,
“kalıp düşünceleri”, “kör inançları” ve “ezberleri”
analiz etmeleri boşuna değil.
Başkalarını anlamak için insanın tek başına
yaşayamayacağını, “yalnız kalma özgürlüğüne”,
yani dilediği zaman tek başına, dilediğinde de
başkalarıyla bir arada olabilme olanaklarına sahip
olması gerekir.
Başkalarını anlamak, Sümer tapınaklarındaki
rahibin şu sözünde saklı: “Sen kendin için değilsen,
kim senin için? Sen başkaları için değilsen, sen ne-
Bir insan kendine yatırım yapmıyor, sosyal ve ekonomik
yaşamın temel ilkelerini öğrenmeye gayret etmiyorsa iyi yönetici
olabilmesi mümkün değil.
Kendimizi ve başkalarını anlamak
önemli bir adım, ama yeterli değil.
İçinde bulunduğumuz
çevreyi, temel eğilimleri, oluşan sistemleri de kavramış olmalıyız
ki, hayatı doğru anladığımızı ileri sürelim.
YÖNETİM
94
EKONOMİK
FORUM