N
eredeyse çeyrek yüz-
yıldır Bretton Woods
kurumlarınca (Ulus-
lararası Para Fonu /
IMF ve Dünya Ban-
kası) yönlendirilen
küresel kurallara
dayanan uluslararası ticaret rejiminin çağın
gereksinimlerine ayak uyduracak şekilde dü-
zenlenmesi ve bu bağlamda liberalizasyon
sürecine ilişkin durgunluğun giderilmesi ge-
rekiyor. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurulu-
şundan bu yana, Doha Kalkınma Turu dâhil
olmak üzere, bir dizi ticaret müzakerelerini
başlatıldı. Birçok badirenin ve sıkıntının son-
rasında, Bali Bakanlar Konferansı temelde,
“Ticaretin Kolaylaştırılması” kararlarının
yanı sıra, en az gelişmiş ülkelerden (EAGÜ)
yapılan ithalatta bazı ilerleme sağlanacağı
vaadi içeren taahhütlerin kabul edilmesiyle
sonuçlandı. Küresel ticaretin paydaşları Uru-
guay Turu’ndan bu yana 19 yıl süreyle bitmek
bilmeyen ticaret müzakerelerinemaruz kaldı.
Diğer taraftan, küresel ticarette yaşanan bir
dizi değişiklik, paydaşların sistemin işler
kılınabilmesi için “yeni kurallar” üzerinde an-
laşmalarını ve yeni arayışları egemen kılmayı
gerekli kılıyor. Günümüz ticaret dünyasının
doğasından kaynaklanan karmaşık yapısı bu
arayışların gerçeğe dönüştürülmesini daha da
çetin bir hale getiriyor. Yükselen ekonomile-
rin küresel planda etkilerinin artışı, sanayi-
leşmiş ekonomilerin ve bu arada özellikle de
“Dörtlü”nün (ABD, AB, Kanada ve Japonya),
ticaret kurallarını oluşturmadaki mutlak
etkinliklerini sona erdirdi. Doha’da kabul edi-
len “kalkınma gündemi”, Uruguay Turu’nda
gelişmiş ülkelerin (GÜ) lehine oluşturulan
dengesizlikleri gidermeyi amaçlamış ve ge-
lişme yolundaki ülkelerin (GYÜ) taleplerinin
belirgin bir şekilde artmasıyla sonuçlandı.
Böylece, çok taraflı ticaretin yeni liberalizas-
yon arayışları, artık tek başına “Dörtlü”nün
uhdesinde olmadığı ortaya çıktı.
Öte yandan, IMF, Dünya Bankası, OECD
ve UNCTAD’ın son raporlarındaki bulgular
genel olarak GYÜ’lerin güçlü performans
sergilediği yönünde (Aran 2013). Anlaşılan,
2008 krizi GÜ ve GYÜ’ler arasındaki eko-
nomik güç dengesinde farklılıkların GYÜ’ler
lehine değişmesi olgusuna ivme kazandırdı.
Diğer bir ifadeyle, iki grup arasında gelişme
yönünde makasın daralmaya başladığı orta-
ya çıktı. Sanayileşmiş ekonomilerin ulaştığı
refah her ne kadar halen bir vakıa olarak ta-
nımlansa da, yükselen ekonomilerden gelen
rekabetçi baskılar daha da görünür hale geldi.
2008 krizi bu ivmeyi hızlandırarak, değişikliğin tahmin edilenden
daha erken gerçekleşebileceğini gösteriyor. Ancak sanayileşmiş
ekonomilerin bu olguyu, değiştirilemez bir “kader” olarak kabul-
lenmeye hazır oldukları da söylenemez. GÜ’lerin, diğer girişimle-
rin yanı sıra artan ölçüde bölgesel ticaret anlaşmalarına yönelme
stratejileri bu gerçeği ciddi şekilde yansıtıyor.
MEGA BÖLGESEL TİCARET ANLAŞMALARI: GYÜ’LER İÇİN
GÜÇLÜK MÜ, FIRSAT MI?
ABD’nin bu değişimlere yanıtı, iki mega bölgesel ticaret girişi-
mini harekete geçirmek şeklinde oldu. İlki Trans-Pasifik Ortalığı
(TPP), ardından Transatlantik Ticaret ve YatırımOrtaklığı (TTIP).
Bu iki girişim, birbirinin tamamlayıcısı ve tutarlı bir stratejinin
temel bileşenleri olarak değerlendirilmeli. AB ve diğer birçok ülke
bu ortaklık arayışlarına katılmaya hazır olduğunu gösterdi. Norveç
ve İsviçre dışında bütün sanayileşmiş ülkeler bu iki “mega-bölgesel”
arayışların paydaşları oldu.
Tüm önemli sanayileşmiş ülkelerin bir süredir şekillenmekte
olan, ancak günümüzde daha da bariz hale gelen küresel etkin-
liklerinde görülen değişim veya kayıplar, bu ülkelerde yüksek
çıkarlarının tehdit edildiği algısı doğurması nedeniyle, ABD’nin
öncülüğünde Atlantik ve Pasifik’te oluşturulan iki mega girişimin
de sonuçlanması olasılığı yüksek. Gerek TTP gerek TTIP yürürlüğe
girdiğinde getirecekleri kuralların çok taraflı sistemin bugünkü
işleyiş şeklini önemli derecede değiştireceğini varsaymak yerinde
olur. Bu iki girişimde yer alan ülkelerin ekonomik büyüklükleri,
sözü geçen kuralların uluslararası ticaretin küresel olarak kabul
gören yeni kuralları olarak uygulanacağına işaret ediyor. Söz
48
EKONOMİK
FORUM
ARAŞTIRMA