Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  45 / 132 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 45 / 132 Next Page
Page Background

EKONOMİK

FORUM

45

i

PROJEKSİYON

2007 yılında Bali’de bayrağı Kyoto’dan

devralacak yeni bir anlaşmaya yol açacak

eylem planı hazırlandı, ama 196 ülkeyle

anlaşma sağlamak çok da kolay olmadığın-

dan sonuç alınamadı. 2009’da Kopenhag

Konferansı’nda gerçekleştirildi ve dün-

yanın en gelişmiş ülkeleri ile gelişmekte

olan en büyük ülkelerinin tamamı ilk defa

sera gazı emisyonlarını sınırlamayı kabul

etti. Bu durum, dünyanın en çok sera gazı

emisyonu yapan ülkelerinin tek bir hedefe

doğru birleştiği bir dönüm noktası olarak

İklim Değişikliği zirvelerinin tarihine ya-

zıldı. Ancak Kopenhag Anlaşması 2009

yılında BM tarafından tam olarak kabul

edilmedi, ama ertesi yıl Cancun Anlaşma-

ları şeklinde BM tarafından onaylandı. Bu

nedenle, Kopenhag Anlaşması bir başa-

rısızlık olarak görülse de, dünya liderle-

ri tarafından imzalanan bir belge olarak

Kopenhag’da kabul edilen hedefler hâlâ

ayakta duruyor.

Kopenhag’da kabul edilen hedefle-

re göre; AB ülkeleri, 2030 yılına kadar

emisyonlarını, 1990 seviyelerine göre %40

oranında azaltması, ABD’nin 2025’e kadar,

emisyonlarını 2005 seviyelerine göre %26-

28 oranına düşürmesi, Çin’in ise 2030’da

emisyonlarının zirve yapacağını kabul

etmesi gerekiyor.

YENİ SORUN “İKLİM MÜLTECİLERİ”

Küresel ısınmanın en az 200 yıllık

hikâyesi olduğu düşünüldüğünde, Sana-

yi Devrimi’yle başladığı kabul edilirse,

Kyoto Protokolü’nün

yerine ikame edilecek

olan Küresel Isınma ve

İklim Değişikliği yeni

sözleşmesinin BM ev

sahipliğinde yapılacak

Paris Uluslararası Çevre

Konferansı’ndan çıkması

beklendiğini anımsatarak,

196 devletin, 20 yılda

sağlanamayan  uzlaşmayı,

10 gün gibi kısa bir

sürede sağlanabilmesi

zor görünse de imkânsız

değil. Çünkü ABD, düne

kadar konuya mesafeyle

yaklaşırken, son yıllarda

yumuşama sinyalleri

veriyor. Lobi ve şirketlerin

ABD’yi herhangi bir

sürecin dışında tutmak

veya dâhil etmek için, kritik

eşiklerde, bilim insanlarını

yakın markaja aldıkları

biliniyor. Büyük şirketlerin

ve lobilerin kıskacı altında

olan Kongre üyelerinin

önemli bir bölümü

şüpheciler arasında

yer alıyor. Amerikan

İlerleme Merkezi (Center

for American Progress/

CAP), şüphecilerin oranını

Cumhuriyetçilerde %53,

Senato’da %70 olarak

veriyor.

ABD ve Çin gibi

ülkelerin son zamanlarda

küresel ısınmaya

gösterdikleri ilginin

nedenlerinden biri de

sebep olduğu maddi

kayıplarla ilgili. ABD

gibi Çin için de karar

vakti. Başta başkent

Pekin olmak üzere Çin’in

büyük metropollerinden

görülen çevre kirliliğinin

sebep olduğu sorunların

haddi hesabı yok. Yale

Üniversitesi’nin her

yıl hazırladığı Çevre

Performans İndeksi’ne

(Environment Performance

İndex) bakıldığında Çin

dünya sıralamasında

118’inci sırada yer alıyor

(ABD 33, Türkiye 66). Her

yıl ortalama iki milyon

insanın çevre kirliğinden

ölmesi, Vaclav Havel’in

Sofya Çevre Konferansı’nda

(1995) karbon salımının

azalması adımların

atılmaması durumunda

insanların maskeyle

gezmek durumunda

kalacakları “kehanetinin”

Çin’de gerçekleşmesi,

küçükte olsa tersine bir

göçün yaşanması, sağlık

ve gıda gibi sektörlerinin

değişimden etkilenmesi

kalkınma hedeflerini ve

politikalarını gözden

geçirmeye zorluyor. Hiç

şüphesiz ABD ve Çin’in

küresel ısınmada dünyaya

salınan karbondioksitin

üçte birini üretmesi

(2013’de 36 milyar ton)

sorumluluklarını artırıyor.

ABD ve Çin’in asrın

sonunda kadar %2’lik

eşiğin aşılmaması

konusunda uzlaşmaya

varması özellikle fosil

yakıt ihracatı yapan

devletleri kaygılandırıyor.

Çünkü %2’lik hedefin

sağlanabilmesi için

devletlerin bir yandan

alternatif enerji

kaynaklarına yönelmesi,

diğer yandan da

önümüzdeki yıllarda

dünya petrol rezervlerinin

%30’una, doğal gaz

rezervlerinin %50’sine

ve kömürün %80’ine

dokunmaması gerekecek.

Yeni sözleşmenin Paris’te

imzalanıp yürürlüğe

girmesi durumunda

2020’ye kadar fosil yakıt

tüketiminin azaltılması

gerekecek. Bu durumda

kuzey ve güney yarım

kürede, gelişmiş/az

gelişmiş devletler arasında

ciddi sıkıntılara sebep

olmaması için uluslararası

bir fonun oluşturulması

bekleniyor.

ABD VE ÇIN’IN

KÜRESEL

ISINMAYA

ILGI

GÖSTERMELERININ

NEDENI

masında etkin rol oynadı.

Kyoto Protokolü ile 2012 yılına kadar, dünya çapında 1990

seviyeleriyle karşılaştırması yapılarak yaklaşık %5 emisyon

kesintisi yapılması ve gelişmiş ülkelerin emisyon indirimindeki

hedefleri saptandı. Fakat Çin, Güney Kore, Meksika ve diğer

hızla gelişmekte olan ülkelere hedef verilmedi, kendi iradele-

riyle emisyon artırmalarına izin verildi. Ayrıca dünyanın en

büyük emisyonunu yapan ABD olmasına rağmen, ABD Kong-

resi tarafından Kyoto Protokolü onaylanmadı. Böylece küresel

emisyonların %55’ini temsil eden ülkeler onaylayana kadar

Protokol yürürlüğe giremedi ve 10 yıl boyunca küresel iklim

değişikliği müzakereleri de yapılamadı. 2004 yılı sonlarında

Rusya’nın beklenmedik bir şekilde Protokolü kabul etmesiyle

gerekli ağırlık oluştu ve böylece Protokol yürürlüğe girdi.

George W. Bush başkanlığındaki ABD ise Kyoto Protokü-

lü’nün dışında kaldı. ABD’yi ve gelişmekte olan büyük ekono-

mileri (özellikle en yüksek emisyona sahip Çin’i) teşvik etmek

için yeni yaklaşımlar gerekliydi.