YUNANİSTAN’IN KARŞI KARŞIYA
KALDIĞI İKİLEM
Aşırı borçlanmanın neden olduğu zorlukların
büyüklüğü düşünüldüğünde, insan haliyle ne-
den bireyler ve ülkeler kendilerini bu zor duruma
tekrar tekrar sokuyorlar diye sorabilir. Neticede,
bu tip borç sözleşmelerinde (yani, gönüllü anlaş-
malar) alacaklılar da borçlular kadar sorumludur.
Aslında, borç verenler daha da fazla sorumluluğa
sahiptir. Genelde borç verenler gelişmiş finansal
kurumlardır, oysa borçlular sıklıkla farklı sözleşme
koşullarına bağlı piyasa değişimlerine ve risklerine
daha az alışkındır. Doğrusunu söylemek gerekirse,
ABD bankalarının borçluları ağına düşürdüğünü ve
onların finansal gelişmişlikten yoksun olmalarını
kullandıklarını biliyoruz.
Her (gelişmiş) ülke kapitalizmin çalışmasını
sağlamanın bireylere temiz bir sayfa açmaktan
geçtiğinin farkına vardı. 19. yüzyıldaki borçlu ha-
pishaneleri
(1)
hataydı, insanlık dışıydı ve kesinlikle
borçların geri ödenmesine de bir yardımı yoktu.
Geri ödemelerin sağlanmasına yardım eden şey,
borç verenleri kararlarının sonuçları ile ilgili onlara
daha fazla sorumluluk yükleyerek, düzgün borç
vermeye teşvik etmekti.
Henüz uluslararası düzeyde, ülkelerin taze bir
başlangıç yapabilmelerini sağlayacak sistemli bir
işleyiş yaratamadık. 2008 krizinin öncesinden bu
yana, Birleşmiş Milletler (BM), neredeyse geliş-
mekte olan ülkelerin tamamının desteğiyle böyle
bir yapı oluşturmak için çabalıyor. Fakat ABD buna
inatla karşı çıkıyor; belki de borçlu ülkelerin görev-
lileri için borçlu hapishanelerini yeniden kurmak
istiyor (eğer öyleyse, Guantanomo Körfezi’nde
bunun için yer açılabilir).
Borçlu hapishanelerini geri getirme fikri biraz
zorlama gibi görünse de, bu son dönemde konuşu-
lan ahlaki tehlike ve hesap verebilirlik söylemleriyle
birlikte yankı buluyor. Yunanistan’a borçlarını yeni-
den yapılandırması için izin verilmesi durumunda,
bunun kendini ve diğerlerini, basit bir şekilde yeni-
den krize sokacağına dair bir korku var.
Bu tamamen saçmalık. Aklı başında olan biri
herhangi bir ülkenin sırf alacaklılarından kurtul-
mak için kendini Yunanistan’ın yaşadığı maceraya
isteyerek sokacağına inanır mı? Eğer bir ahlaki
tehlike varsa, defalarca kez kurtarılan (özellikle
özel sektördeki) borç verenlerde vardır. Eğer Av-
rupa, tüm bu borçların özel sektörden kamuya
taşınmasına (son yarımyüzyıldan fazladır kökleşen
biçimde) izin verdiyse, sonuçlarına katlanması
gereken de Yunanistan değil, Avrupa’dır. Gerçekte,
Yunanistan’ın mevcut kötü durumu, borç oranın-
daki büyük çapta yükseliş de dâhil, büyük ölçüde
Yunanistan’a dayatılan ve onu yanlış yönlendiren
troika programlarının suçudur.
Bu nedenle, “ahlak dışı” olan, borcun yeniden
yapılandırması değil, yapılandırılamamasıdır. As-
lında Yunanistan’ın bugün karşı karşıya kaldığı
ikilemözellikle onamahsus bir durumdeğil; birçok
ülke benzer pozisyondaydı. Yunanistan’ın problem-
lerini çözülmesi daha zor kılan Euro Bölgesi’nin
yapısı: parasal birlik üye devletlerin devalüasyon
yoluyla kendi başlarına sorundan kurtulma yolu
bulamaması anlamına geliyor, fakat politika es-
nekliğinin kaybına eşlik etmesi gereken bir nebze
Avrupa dayanışması basitçe söylemek gerekirse
ortada yok.
BEKLEYİP GÖRECEĞİZ
70 yıl önce, ikinci dünya savaşının sonunda,
Müttefik Devletler Almanya’ya taze bir başlangıç
fırsatı verilmesi gerektiğini fark etmişlerdi. Anla-
dılar ki, Hitler’in yükselmesinin nedeni işsizlik-
ti (enflasyon değil) ve bu Almanya’ya 1. Dünya
Savaşı’nın sonunda daha fazla borç yüklemekten
kaynaklanmıştı. Müttefik Devletler borçların bi-
rikmesinin ahmaklığını dikkate almadılar veya
Almanya’nın diğerlerine nasıl maliyetler yükledi-
ğinden söz etmediler. Bunun yerine, Almanya’nın
borçlarını affetmekle kalmayıp, onlara yardım
ettiler ve Almanya’ya yerleştirilen Müttefik Devlet
taburu daha ileri bir mali canlandırma sağladı.
Şirketler iflas ettiklerinde, borç-hisse senedi
swapları (takasları) adil ve etkili bir çözümdür.
Yunanistan için benzer bir yaklaşım mevcut bo-
nolarını GSYİH’ye endeksli bonolara (GDP-linked
bonds) dönüştürmektir. Eğer Yunanistan iyiye
giderse, alacaklılar daha fazla para kazanır; eğer
gitmezse, daha az kazanır. Böylece, her iki taraf da
büyümeyi destekleyen politikalar izlemek için güçlü
bir neden sahip olmuş olur.
Demokratik seçimler çok nadir Yunanistan’daki
kadar açık bir mesaj verir. Eğer Avrupa, Yunan
seçmenlerin değişimtalebine hayır derse; demokra-
sinin, en azından konu ekonomi olduğunda, önemli
olmadığını söylemiş olur. O halde neden sadece,
Newfoundland’ın 2. Dünya Savaşı öncesinde tasfiye
içine girdiğinde etkili bir şekilde uyguladığı gibi
(2)
,
demokrasinin kapısına kilit vurmuyoruz?
Umalım da, borç ve kemer sıkma iktisadından
anlayanlar değil, demokrasi ve insani değerlere
inananlar galip gelsinler. Kimin galip geleceğini
zaman gösterecek.
Editör Notu: (1)
Borçlular Hapishanesi (Debtors’ Prison) 19. yy
boyunca, özellikle Batı Avrupa’da, borçlarını ödeyemeyen insanların
tutulduğu hapishanelere verilen genel ad.
(2)
Şu an Kanada’da bulunan Newfoundland Dominyon’u 1907-
1949 tarihlerinde Birleşik Krallık’a bağlıydı. Daha sonra İngiliz
Milletler Topluluğu içinde bağımsızlık kazanan ülke, 1933’te iflas
aşamasına gelinmesi sonucunda, 1934’te parlamento kararıyla
kendini fesh etti.
Telif Hakkı:
Project Syndicate, 2014.
www.project-syndicate.orgBorçlu
hapishanelerini
geri getirme fikri
biraz zorlama
gibi görünse de,
bu son dönemde
konuşulan
ahlaki tehlike ve
hesap verebilirlik
söylemleriyle
birlikte yankı
buluyor.
Yunanistan’a
borçlarını
yeniden
yapılandırması
için izin verilmesi
durumunda,
bunun kendini
ve diğerlerini,
basit bir şekilde
yeniden krize
sokacağına dair
bir korku var.
EKONOMİK
FORUM
89