Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  111 / 132 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 111 / 132 Next Page
Page Background

111

EKONOMİK

FORUM

İ

zmir İktisat Kongresi’nde alınan

kararlar uyarınca liberal ekonomi

ile büyümeyi hedefleyen Türkiye,

1929’da çıkan dünya iktisat buhranı

ile yeniden sarsıldı. Bu buhran zaten

kıt olan birikimleri de aldı götürdü. Li-

beral ekonomi ile kalkınma hayalleri

suya düştü. Ekonomisi Lozan’ın getirdiği

kısıtlamalardan da o yıllarda kurtulan ve

kalkınma çabaları gösteren Türkiye yeni

bir model arayışındaydı.

Cumhuriyet kadroları nasıl bir sistem

kuracaklardı? Kimi, hangi modeli örnek

alacaklardı? Batı’da bir model vardı, kapi-

talizm; Doğu’da ise yepyeni bir akımvar-

dı sosyalizm. Hiçbirine bağlanmadılar.

Ama her birinin iyi, bize uygun yanlarını

aldılar. Yepyeni bir model oluşturdular:

Devletçilik…

Devletçilik, 1930’dan sonra Türk

ekonomisinde dünya buhranının do-

ğurduğu ortamdan kurtulmak için or-

taya çıkmış bir sistemdir. Özü ekonomik

hayata devletin müdahalesi olarak da

tanımlanabilir. Devletçilik uygulamaları

para ve dış ticaret ödemelerinin aşırı

kontrolü olarak başladı. Dış ticarette

takas gibi karşılıklı anlaşmalar şeklinde

gelişti. Klering bir başka deyişle karşı-

lıklı değişim sistemi yani“malımı alanın

malını alırım” anlamına gelir.

Ekonomik anlamda da devletçilik

özel sektörün kuramadığı işletmeleri dev-

letin kurması ve işletmesi diye tanımlanır.

Devletçilik, 1930’da başladı

Türkiye’de devletçiliğin başlangıcına

bir tarih vermek gerekirse 30 Ağustos

1930’da Sivas demiryolunun açılışında

Başbakan İsmet İnönü’nün kullandığı

“mutedil devletçilik” sözünü başlangıç

olarak alabiliriz.

Atatürk devletçiliği şöyle açıklıyor:

“Türkiye’nin uyguladığı devletçilik sis-

temi 19. yüzyıldan beri sosyalizm na-

zariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden

alınarak tercüme edilmiş bir sistem

değildir. Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından

doğmuş, Türkiye’ye özgü bir sistemdir.

Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Fert-

lerin özel girişimlerini ve faaliyetlerini

esas almak, fakat büyük bir milletin

bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin

yapılmadığını göz önüne alarak ülke-

nin ekonomisini devletin eline alması.

Bizim izlediğimiz yol görüldüğü gibi

liberalizmden başka bir sistemdir.”

Alman iktisatçısı H. Laufenburger,

“devletçilik sisteminin Türkiye’deki uy-

gulaması 19. yüzyıldan beri savunulan

düşüncelerden alınmış bir sistem de-

ğildir. Bu sistem Türkiye’nin ihtiyaçla-

rından doğmuştur ve bizzat Türkiye’ye

özgü bir sistemdir” diyor.

Bu model sosyalist değil, kapitalist

değil, ferdiyetçi değil, bolşevik değil,

sendikalist de değil. Yabancıların öğüt-

lerine dayanmıyor. Her birinden ken-

dimize uygun ilkeler içeriyor. Böyle bir

model ne Keynes’te var, ne Marks’ta.

Ne liberalizm de ne kapitalizm de ne

komünizm de… Tamamen Türkiye’ye

özgü demokratik düzen içinde den-

geli ve hızlı bir planlı karma ekonomi

modeli.

1929 buhranının etkileri

1929 buhranında başta buğday ol-

mak üzere her şeyin fiyatı birdenbire düş-

tü. Hazine geliri son yıllarda hızla artarken

birden düşüşe geçti. Köylünün üretme

gücü ve alım gücü hızla azaldı. Maliye

birçok kısıntıya girmek zorunda kaldı.

Bugünkü tabiriyle bütçeye am-

bargo konmuştu. Ürüne taban fiyatı

kondu. Köylünün böylece imdadına

koşuldu. Biçilen fiyat üzerinden Ziraat

Bankası’na alım zorunluluğu getirildi.

Bu suretle üretme gücü, hevesi

yeniden tazelenip canlandı. Buğdaya

konulmuş olan fiyat diğer ürünlere de

geçti ve kriz atlatıldı.

Nazmi KAL

l

nazmikal@yahoo.com

Devletçilik, 1930’dan sonra Türk ekonomisinde dünya buhranının doğurduğu ortamdan

kurtulmak için ortaya çıkmış bir sistemdir. Özü ekonomik hayata devletin müdahalesi

olarak da tanımlanabilir. 30 Ağustos 1930’da Sivas demiryolunun açılışında Başbakan İsmet

İnönü’nün kullandığı “mutedil devletçilik” sözünü başlangıç olarak alabiliriz.

Avrupa’nın bütün

ilerlemesine, yükselmesine ve

medenileşmesine karşılık Türkiye

tam tersine gerilemiş ve düşüş

vadisine yuvarlanadurmuştur.

Vaziyeti düzeltmek için

mutlaka Avrupa’dan nasihat

almak, bütün işleri Avrupa’nın

emellerine göre yapmak, bütün

dersleri Avrupa’dan almak gibi

birtakım zihniyetler belirdi.

Halbuki, hangi istiklâl vardır

ki ecnebilerin nasihatleriyle

ecnebilerin planlarıyla

yükselebilsin? Tarih böyle bir

hadiseyi kaydetmemiştir.

M. KEMAL ATATÜRK