Bir özet yapmak gerekirse şunları söyle-
yebilirim. 1923 yılından 1938 yılına kadarki
dönemde:
●
Yaklaştığı hissedilen İkinci Dünya Sava-
şı’na karşı Türk Silahlı Kuvvetleri güçlendirildi.
●
Yabancı şirketlerin elindeki birçok işlet-
me satın alındı.
●
Yeni sanayi yatırımları yapıldı.
●
Eğitim ve sağlık alanında büyük başa-
rılar elde edildi;
●
Bu yatırımlar borçlanmadan, denk büt-
çelerle, ulusal kaynaklarla yapıldı.
●
Geçmişte ithal edilen birçok ürün ül-
kemizde üretilmeye başlandı.
●
Her yıl da 5.milyon altın Osmanlı borcu
son kuruşuna kadar ödendi.
Bu ekonomik siyasi
başarıların sırrı ne idi?
“Kambiyo kelimesinin manasını başba-
kan olduktan sonra öğrendim” diye itiraf
eden bir Başbakan (İsmet İnönü) hiçbir dip-
loması olmayan bir İktisat Vekili ve Başba-
kan (Celal Bayar), hiçbir diploması olmayan
bir Maliye Bakanı (Hasan Fehmi Ataç) ve
hiçbir ekonomi eğitimi olmayan Atatürk’ün
önderliğinde Türkiye borç almadan, 0 enf-
lasyonla Cumhuriyet tarihinin en yüksek
kalkınma hızını (% 9) nasıl yakaladılar?
Bu başarıya bir isim vermek bir ideoloji
yakıştırmak gerekirse ben buna “yurtseve-
rizm” diyeceğim.
Aynı yıllarda bu kalkınma hızını yakala-
115
EKONOMİK
FORUM
yan iki ülke daha vardı: Japonya ve Rusya.
Gayri safi milli hasılası 1,5 trilyon dolar
olacaktı. Bu rakamla ABD, Japonya, Almanya
ve Fransa’nın ardından dünyanın beşinci
büyük ekonomisi olacaktık…
Bu başarıyı yakalarken eş dost kayrıl-
madı, devlet soydurulmadı, kör kuruşun
hesabı soruldu.
15 yılda Bahriye Naziri İhsan Eryavuz,
Ticaret Bakanı Ali Cenani ve Osmaniye mil-
letvekili Ali Rıza yolsuzluktan yüce divana
verildiler ve mahkum oldular.
Tasarruf ediliyordu. Çankaya köşkünde
çay kahve ikramı yasaklanıyordu…Atatürk
lokantalarda, otellerde yediği yemeğin,
içtiği kahvenin parasını kendisi veriyordu.
Kendi parası ile kurduğu çiftliklerden
gelen sebze, meyve, et, yumurta parasını
fatura karşılığı veriyordu.
Bütün bu başarılar gerçekleşirken Tür-
kiye süt liman değildi.
Atatürk’e suikast girişimleri, yabancıların
tahrikleri ile çıkarılan gerici ve etnik ayaklan-
malar, siyasi çekişmeler, çok partili hayata
geçiş denemeleri, partilerin kurulması ka-
patılması var.
Kısaca Türkiye 1938’e geldiğinde tarım-
da kendi kendine yeten, 2. Dünya Savaşı’n-
da buğday satan, sanayide demir, şeker,
kağıt, çimento, kauçuk, deri, mensucat
ürünlerinde ihtiyacını karşılayan bir ülke
konumuna gelmişti.
1939 yılında Türkiye şeker, çimento,
kereste, kauçuk ve deri ürünleri alanlarında
tam olarak kendi gereksinimini karşılayacak
duruma gelmişti. Ayrıca kendi gereksinimi-
ni pamuklu kumaşlarda % 43, yünlülerde
% 83, kağıt ve mukavvada % 32, kükürtte
% 70,cam eşyada % 63 oranında karşılamak
düzeyine çıkmıştı.
Artık bakır ithal etmediği gibi kromda
üretici ve ihracatçı olarak dünyada ikinci
sırayı almıştı. Bunların sonucu dış ticaret
açığı kapanmış, 1938 yılı hariç, ihracat faz-
lası doğmuştu.
Türkiye eğer Atatürk dönemindeki %
7,4’lük yıllık büyüme hızını devam ettirse
idi 2000 yılında kişi başına düşen milli gelir
19.698 dolar olacaktı. Bu rakam Türkiye’ye
İngiltere, İtalya seviyesinde bir yaşam sevi-
yesi sunacaktı.
Özet olarak sunduğum bu bölüm hak-
kında geniş bilgi edinmek isteyenler 1923-
1939 kalkınmasını anlattığım Atatürk’ün
Diktiği Ağaçlar kitabımda okuyabilirler.
Planlama döneminin
Başbakanı İsmet İnönü
Atatürk'le çalışırken.
Planlı dönemin İktisat Vekili
Celal Bayar (Sol başta) Atatürk
ile bir fabrikanın açılışında.