forum 252 - page 93

Beşincisi, korku toplumları
“algı oluşturma”
ve
“beyin yıkama”
üzerinde kuruluyor. Hitler
Almanyası’nda olduğu gibi, yalanı sürekli tekrar-
lamaya, sonunda da kendi yalanına kendini inan-
dırmaya dayanan propaganda anlayışı öne çıkıyor.
Altıncısı, korku toplumlarında insan özgürlü-
ğüyle bilimsel ilerleme arasındaki doğrusal ilişki
kopuyor. Entelektüel kapasiteler yetersizleşiyor
ve sistem kapasitelere, sorunlara gerekli refleksi
gösteremiyor. Sistemin bütünü, ilerleyen bir top-
lumyaratma yerine, vasat topluma doğru evriliyor.
Yedincisi, korku toplumlarında
“boğucu en-
telektüel ortam”
oluşması nedeniyle, insanlar
“bağlantılı düşünemiyor”
, buluş kapasitelerini
kullanılamıyor, bilinç düzeyleri düşüyor.
Son çözümlemede, korku toplumu bireyleri
ve toplulukları yozlaştırıyor; birleşme yerine ay-
rışmalar, kapsayıcılık yerine sömürücülük, saygı
yerine kibir ve üstünlük inancı, içtenlik yerine
aldatma öne çıkıyor. Toplum içten içe çürüyor,
gücü azalıyor...
KORKU ÜRETENLER“GEREKÇE”BULUR
Korku üretenlerin ayırt edici özelliklerinden
biri, davranışlarını meşrulaştıran gerekçe üretme-
leri ve o gerekçelere kendilerini inandırmalarıdır.
İnsan doğası üzerinde çalışma yapanlar,
“Kötülük
asla çıplak gelmez, üstüne mutlaka kutsal bir
şal örter”
özdeyişini üretmiştir. İnsan davranışla-
rının çok temel değişmezlerinden biridir
“bahane
üretme”
ve gerçek amacı saklayarak sunma.
Murat Belge
, 30 Ekim 2002’de Radikal’de
aktarmıştı: Stalin 1930’lu yıllarda,
“Büyük Petro
St. Petersburg’u yaparken 300 bin kişi bataklıklar-
da can vermişti. Şimdi dünya sosyalizmini kuruyo-
ruz, 30 milyon kişi feda edilse çok mudur?”
demişti
gayri resmi ortamlarda. Daha yüksek amaçlar
için insanları feda etmeyi göze alıyordu.
İlber Ortaylı,
Milliyet Pazar’da 11 Kasım
2002 günü ilginç bir örneği paylaştı: Fransa’nın
gerçek anlamda kurucusu sayılan
Kral St. Louis
döneminde sapkın mezhep sayılan
Cathor
’lar-
la savaşıyordu. Bu mezhep üyelerin bir bölümü
Montsegur
mevkiinde sarılanca kiliseye sığındı-
lar.
Simon deMonfort
tümkilisede bulunanların
imha edilmesini emretti. Çevresindekiler, “
Aman
efendim, kilisede dini bütün günahsız Hıristiyanlar
da var” dendiğinde, “Allah iyi kullarından inayetini
esirgemeyecektir. Hele biz Allaha isyan edenleri yok
edelimde mümin olanlar öbür dünyadamükâfatlarını
bulur”
demeye getirmişti.
Hırsız bile, haksız kazanılmış mala el koyduğu-
na inanmasa o işi yapamaz. İnsanlar kendilerine
biçtikleri, kendindenmenkul daha yüksek idealler
için çevresinde yaşanan dramlara göz yumabilir.
Önemli olan yaşadığımız anda kendi kendimize
biçtiğimiz değer ve kitlelerin bize gösterdiği destek
değildir, orta ve uzun dönemde tarihin hükmüdür.
Ahmet İnam
’ın
Ekonomik Forum’
da 15 Mart
2001 ‘de uyardığı gibi, şiddetin ve korkunun
olduğu bir yaşam mutsuzluğun, acının, tutarsız-
lığın, ezilmişliğin, kendini gerçekleştirememenin
yaşandığı bir zamandır. Böylesi zamanlar, toplu-
mun enerjisini boşa harcar; ödenen bedelle, ula-
şılan sonuç arasında tutarlı dengeler kurulamaz.
Ortaylı’
ya geri dönelim:
“Bütün sorun, siya-
silerin ve toplum düşüncesine yön verenlerin kork-
maması, basit dürtülerle toplumları ayaklandıracak
nitelikteki çağdaş medyanın çok dikkatli ve bilinçli
olmasıdır. Sokaktaki çilekeş insanı kışkırtmak çok
kolaydır. Daha zor olan yöntem ise uzun vadede yüz
ağartıcı sonuçlar yaratmaktır.”
Spinoza
güç kullananların anlatımözgürlüğü-
nü ne kadar kısıtlarlarsa, o oranda karşı dirençle
karşılaşacaklarını söyler. Otto Lampe, korkunun
ulusal, bölgesel ve kültürel benliğimizin kaybolma-
sına yol açtığını belirtir. Ayrıca, politik, ekonomik,
sosyal ve kültürel olarak karar verme haklarının
yitirilmesine yol açtığının altını çizer.
Korkunun
“insan boyutunu” Shakespeare
ünlü şiirinden bir kez daha anımsayalım.
“İnsanlarınçoğunluğu,kaybetmektenkork-
tuğu için sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye
layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getir-
diği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten
korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, red-
dedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktankorkuyor, gençliğininkıyme-
tini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bir şey
vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı
bilmediği için.”
Korkuya değil, güvene… Yozlaşmaya değil,
diri durmaya... Sevgisizliğe değil, birbirimizi
anlamaya... İnsanları harcamaya değil, onları
anlamaya ve kazanmaya her zamankinden daha
çok ihtiyacımız var...
Korku
toplumlarındaki
insanların neye
inandıklarını
anlamamız
güçleşiyor.
İnsanlar,
özgürlüklerini
yitirdikçe,
kendilerini ciddi
biçimde sansür
ediyor, sorulan
sorulara verdikleri
yanıtları saptırıyor.
Dürüstlük,
bildiklerimizle
söyleyebildiklerimiz
arasındaki makas
olduğuna göre,
korku toplumunda
bireyler ve
topluluklar
dürüstlükten
uzaklaşıyor.
EKONOMİK
FORUM
93
i
1...,83,84,85,86,87,88,89,90,91,92 94,95,96,97,98,99,100,101,102,103,...132
Powered by FlippingBook