problem piyasayı manipüle edip, spekülasyonları
ve içeriden bilgi ticaretini aktif hale getirerek
sivrilen bir finansal sistemin, asıl görevi olan biri-
kimleri ve yatırımları küresel bir ölçeğe koymakta
başarısız olmasıydı. Bu nedenle AIIB toplam kü-
resel talebe küçük ama çok ihtiyaç duyulan bir
desteği sağlayabilir.
Bu yüzden Çin’in fon akışını çok taraflı hale
getirme inisiyatifine sıcak bakmalıyız. Aslında
Çin’in yaptığı, Dünya Bankası’nın ağırlıklı olarak
ABD’den gelen kalkınma fonlarını çok uluslu
hale getirmek üzere kurulduğu 2. Dünya Savaşı
sonrası dönemdeki ABD politikasının taklidi
oluyor. ABD’nin bu hamlesi, birinci sınıf ulusla-
rarası yetkililer ve kalkınma uzmanları kadrosu
oluşturmaya yardım etmişti.
Dünya Bankasının yardımları bazen ideo-
lojik kaygılar yüzünden fazladan yük getirmiş-
tir; örneğin alıcıları zarara sokan Washington
Mutabakatı’nın serbest piyasa politikası aslında
Sahra Altı Afrika’da sanayisizleşmeye ve gelirin
azalmasına yol açtı. Bununla beraber, yine de
ABD’nin desteği genel olarak çok taraflı olmama-
sına rağmen olması gerektiğinden çok daha etki-
liydi. Eğer bu kaynaklar ABD’nin kendi yardım
kuruluşu aracılığıyla aktarılmış olsaydı, politika
oluşturma bir yönetimden diğerine göre değişen
kalkınma düşüncesinin getirdiği çılgınlıklar ya da
bunun eksikliğine tabi olacaktı.
ABD’NİN AIIB’YE İTİRAZI BENZERSİZ DEĞİL
Yardım akışlarını çok taraflı hale getirmek
için yapılan yeni atılımlar (BRICS ülkelerinin
geçen Temmuz’da Yeni Kalkınma Bankası’nı dev-
reye sokması dâhil) da küresel kalkınmaya benzer
biçimde önemli katkılarda bulunabilir. Birkaç yıl
önce, Asya Kalkınma Bankası rekabetçi çoğul-
culuğun erdemlerini savunuyordu. AIIB bu fikri
bizzat kalkınma finansmanında deneme imkânı
sunuyor.
Belki de ABD’nin AIIB’ye itiraz etmesi benim
çoğu zaman gözlemlediğim firmaların kendi en-
düstrileri hariç diğer her alanda daha fazla reka-
bet istedikleri hususundaki ekonomik fenomene
bir örnektir. Bu durum zaten ağır bir bedel ortaya
çıkardı. Fikirlerin yer aldığı daha rekabetçi bir
piyasa olsaydı, defolu Washington Mutabakatı
hiçbir zaman bir mutabakat olmayabilirdi.
ABD’nin AIIB’ye itirazı benzersiz değil; as-
lında, 1990’ların sonlarında Doğu Asya krizin-
deki ülkelere yardım etmek için 80 milyar dolar
teklif eden Japonya’nın cömert Yeni Miyaza-
wa İnisiyatifi’ne ABD’nin yaptığı başarılı itiraza
benzer. Şimdi olduğu gibi o zaman da, durum
sanki ABD alternatif bir fon kaynağı teklif edi-
yormuş gibi değildi. Tek kelimeyle hegemonya
istiyordu. Giderek çok kutuplu hale gelen bir
dünyada, G1 olarak kalmak istiyordu. Parasızlık
ve Amerika’nın krize nasıl tepki verileceği ile ilgili
defolu fikirlerde ısrar etmesi bir araya gelince,
gerileme dönemi olması gerekenden çok daha
derin ve daha uzun süreli oldu.
Bunun ışığında, altyapı politikasının ideolo-
jinin ve özel çıkarların etkisine ABD’nin Dünya
Bankasında hâkim olduğu diğer politika üre-
timi alanları kadar tabi olmadığı düşünülürse,
ABD’nin AIIB’ye itirazını kavramak daha da zor.
Ayrıca, altyapı yatırımında çevresel ve sosyal
tedbirlere duyulan ihtiyaç çok taraflı bir çerçeve
içinde daha etkili biçimde ele alınabilir.
İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya ve AIIB’ye
katılma kararı veren diğerler ülkeler tebrik edil-
meli. Çin’de çoktan olduğu gibi altyapı iyileş-
tirmelerinin bölgenin diğer yerlerinde de hayat
standardını yükseltmesi amacını gerçekleştirme-
ye yardımcı olmaları için hem Avrupa’daki hem
de Asya’daki diğer ülkelerin de AIIB’ye katılacağı
umuluyor.
Telif Hakkı:
Project Syndicate, 2014.
www.project-syndicate.orgÇin’in fon akışını
çok taraflı
hale getirme
inisiyatifine sıcak
bakmalıyız.
Aslında Çin’in
yaptığı, Dünya
Bankası’nın
ağırlıklı olarak
ABD’den gelen
kalkınma fonlarını
çok uluslu hale
getirmek üzere
kurulduğu 2.
Dünya Savaşı
sonrası dönemdeki
ABD politikasının
taklidi oluyor.
EKONOMİK
FORUM
87