Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  93 / 132 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 93 / 132 Next Page
Page Background

93

EKONOMİK

FORUM

olmaması bir şey ifade etmez. 1992 veya

93 yılında Hazine Ankara Belediyesinin

Japonya’da ihraç ettiği Hazine garantisi

olmayan tahvillerini ödemeyi üstlenir-

ken bu gerçekten hareket ediyordu. Do-

layısıyla bu fonun fiili olarak Türkiye’nin

borçlanmasını artıracak olması kaçınılmaz

gözüküyor.

Kaygılanma nedeni

Tek sorun bu değil kuşkusuz. Sorun

bunun ne adına yapılacak olması. Benim

tahmin ettiğim gibi Fonun büyük altyapı

projelerinin vb. finansmanı için kullanıla-

cak olması da tek başına yeterli kaygılan-

ma nedeni değil. Ulusal Varlık Fonları alt

yapı yatırımlarına destek olabiliyor. Hatta

kendi ülkelerindeki altyapı projelerine de

yatırım yapabiliyorlar. Ancak Dünya Banka-

sı fon yatırımlarını yönlendiren belirleyici

değişkenin finansal getiri olması gerektiği-

ni oysa çoğunlukla kamu yatırımları karar-

larında hesaplanması zor sosyal getirinin

de önemli olduğunu ve işin içine siyasi

müdahaleler ve kayırmacılığın da girebi-

leceği uyarısını yapıyor. Kalkınmakta olan

ülkelerde proje seçimi, değerlendirmesi,

uygulaması konusunda kapasite eksiklik-

leri bulunduğunu, zayıf yönetişim altyapısı

ve düzenleyici çerçevede boşluklarının

varlık fonlarının işleyişini sıkıntıya sokabile-

ceğini vurguluyor. Aynı şekilde varlık fonu

uygulamasının, büyük yatırımların mecli-

sin gözetimi ve denetimini bypass etmek

için kullanılabileceğini, varlık fonlarının

bölük-parçalı (fragmented) bir mali yöne-

time yol açabileceğinin altını çiziyor. Banka

bu tür durumları engellemek için başta

bağımsız bir fon yönetimi olmak üzere,

uzman personel, şeffaflık ve bağımsız de-

netim gibi Santiago ilkeleri tarafından da

belirtilen iyi uygulamaları öneriyor.

Kamu Ortaklığı Fonu deneyimi

İşte benim endişelerimi artıran tam

da bu tür şeyler. Kuşkusuz Türkiye’nin

önemli miktarda altyapı yatırımı yapması

lazım ve tasarruflarımız bunun için yeterli

değil. Varlık fonu kurarak altyapı projele-

rimizi paketleyip sermaye piyasalarında

satılabilir kılarak finanse etmek kötü bir

fikir olmayabilir ama bu ülke bir Kamu

Ortaklığı Fonu (KOF) deneyimi yaşadı. O

zaman da benzer kaygılar vardı ve buna

çözüm bütçe dışında bir fon kurmak

ve altyapı projelerinin gelirlerine dayalı

menkul kıymet çıkartarak bu yatırımları

finanse etmekti. Bunlara Gelir Ortaklığı

Senedi (GOS) ismi verilmişti. Şimdi KOF

başarılı oldu mu olmadı mı tartışmasının

yeri burası değil. Ama hatırlanacağı gibi

otoyol ve köprü gelirlerine dayalı olarak

1985-94 yılları arasında çıkartılan GOS’lar

pek tercih edilmeyen menkul kıymetlerdi.

Yatırımcılar yeterli ilgi göstermeyince bir

ara Kamu Ortaklığı Fonu otoyol müteah-

hitlerine hakediş ödemelerini nakit yerine

GOS’larla yapmaya başladı; müteahhitler

de bunları ikinci piyasada derin iskon-

tolarla nakde çevirme yoluna gittiler. Bu

GOS’ların değerini daha da düşürdü. Daha

sonra 1994 yılında KOF Hazineye devredi-

lince GOS ihracı sona erdirildi, daha önce

ihraç edilenler de ödenerek 2000 yılında

KOF kaldırıldı, bu uygulama da tarihin toz-

lu sayfaları arasında yerini aldı. Şimdi bu

varlık fonunun yeni bir KOF’a dönüşmesi

bence hiç de yabana atılamayacak bir

ihtimal olarak ortada durmaktadır.

İlişkiyi netleştirmek gerekir

Her durumda ama özellikle de böyle

bir ihtimale karşın Varlık Fonu’nun bütçe

ve Hazine ile ilişkisini netleştirmek gerekir.

Bu konuda mevzuatta hiçbir netlik yer al-

mıyor. Oysa Santiago prensiplerinin daha

birincisi Fonun diğer kamusal kurum-

larla ilişkisinin netleştirilmesi gerektiğini

söylüyor. Bizim mevzuatta ise Fonun ve

onu yöneten Şirketin neredeyse bütün

kamusal düzenlemelerden ve mevzuattan

muaf olduğu dışında bu ilişkiyi tanımla-

yacak fazla bir şey yok. Oysa başka bazı

fon örneklerinde Maliye/Hazine ile Varlık

Fonları arasında kaynakların geçişken ol-

duğunu, bunun kurallarının şeffaf biçimde

konulduğunu görüyoruz. Hazineler varlık

fonu adına borçlanabiliyor veya tersi varlık

fonları kaynaklarının bir kısmını hazinele-

re devredebiliyorlar. Bunda da şeffaf ve

kurallara dayalı olduğu sürece pek bir

sorun yok gözüküyor. Asıl sorun, bizde

geçmişte olduğu gibi her kurum kendi

hazinesini kurup kendi usulüne uygun

harcama yapmaya başlayınca ortaya çı-

kıyor. 2000’ yılında çok büyük bir kısmı

ortadan kaldırıldığında fonların sayısı 70’i

geçmişti. Bu Varlık Fonu’nu da geçmişte

KOF’u kullandığımız gibi kullanmaya baş-

larsak asıl mali disiplini yıkacak uygulama

bu olur. O yüzden Varlık Fonu uygulaması

geçmişte ağzı yananlar tarafından yakın-

dan izlenecektir.

Yabancıların kullandığı bir ifade var

“benefit of doubt”. Tam olarak emin olu-

namayan durumlarda şüphelinin lehinde

karar almak veya düşünmek anlamına

geliyor. Ben de bütün geçmiş kötü dene-

yimlere rağmen hatta yukarıda da ifade

ettiğim türden uygulamalara ve kronik

mali şeffaflık sorunlarına rağmen belirsiz-

liğin ya da kuşkunun avantajını varlık fonu

uygulamasına kullandırmak gerektiğini

düşünüyorum.”